Değerli arkadaşlar sitemizi ziyaret ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Forumu güncel tutmaya ve olabildiğince ilgilenmeye çalışıyoruz. Sitemize girince üye olup ilgilendiğiniz manga konularına mesaj atarsanız seviniriz.

Ölülerin Bekçisi 2. Kısım Kurdun Doğumu

Müzik, yazı, fotoğraf, resim, sinema, televizyon, opera vb ilgilendiğiniz sanat dalları hakkında yazabileceğiniz yer.
Kullanıcı avatarı
Dr.M
Kalemşor
Kalemşor
Mesajlar: 2524
Kayıt: 22 Kas 2011 21:26
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas, Gamaran, Hollyland,Liar Game,Bakuman, One Punch Man, Berserk, Toriko, Tower of God, City of the Darkness, Noblesse,
Favori Anime: Naruto, Bleach,Death Note, Hellsing, Samurai X, Hunter X Hunter, FullMetal Alchemist Brotherhood
Konum: Zonguldak

18. Bölüm : Yıkımın Ayak Sesleri

Brave Falcon onurlu bir adam değildi, onurun her zaman saçma bir şey olduğunu düşünmüştü; ama kendisinin aksine Scart Corpean onurlu bir adamdı. İçten içe bu tuzağın onlar için bir ölüm makinasına dönüşmesini izlerken sağ kalan en büyük düşmanını düşündü. Onun böyle bir tuzak yapması imkansızdı. Hiçbir büyü işlemeyen bu yaratıklara Elrohir’in bile yapacak bir şeyi kalmamıştı.

“Büyünün var olduğu bir dünyada kimin tanrı olup olmadığını bilmiyorum; ama bu gidişle bilmemizin bir anlamı kalmayacak.” dedi. Torano beyaz saçlarını yüzünden çekerek. Karşısındaki iri koçbaşlı yaratığa bir yıldırım fırlattı, yaratık bir iki adım geri sendeledikten sonra ilerlemeye devam etti. Yaratık Torano’ya ulaşamadan Gece Kralı Elrohir gümüş topuzlu asasını savurdu. Asa yaratığın demirden kafasını parçalayıp bir kenara fırlattı. Parçalanan kafa birçok parçalanmış yaratık cesetlerin arasına yuvarlanırken, kalın kuvars pencerelerden gelen ay ışığı yaratıklarla saatlerdir savaşan üç adamı aydınlattı.

Üç büyücü, bir üçgen oluşturmuşlar birbirlerinin sırtını kolluyorlardı. Üç büyücünün de yüzü traşlıydı, saçları omuzlarından bellerine iniyordu ve dümdüzd. Alernan Torano’nun saçları beyazdı, gözlerine taktığı siyah gözlüğün sol tarafı kırılmıştı, görünen tek gözü griydi ve sonuna kadar kısılmıştı. Üzerindeki beyaz kıyafeti kan ve çamur içinde kalmıştı, sol omzunun üzerinde kanlı bir çizik vardı. Uzun siyah saçlarının bir kısmı yüzünün önündeydi. Ağzı sımsıkı kapalıydı çenesinden boğazına kadar inen eski yarası ay ışığında buz gibi parlamaktaydı.

Hemen yanında ise uzun boyuyla, diğer ikisinin yanında yükselen, mor saçları yüzünün iki yanına dağılmış, dövüşürken hareketleri zarif ama bir o kadar da zalim olan gece elflerinin kralı Elrohir duruyordu. Kaşları öfkeyle çatılmıştı, görünen menekşe mavisi gözü o kadar parlaktı ki karanlığın içinde alev alev parlıyordu, yüzünün diğer yarısını saçlarıyla kapamaya çalışsa da yanağını ve gözünün ezilmiş bir pelteye döndüğünü gizleyemiyordu.
Bu iki adam arasında Brave Falcon ilk başta seçilemiyordu bile, her zamanki gibi siyahlar içinde her zamanki gibi karanlık gölgelerin arasından savurduğu kılıcı yaratıkları biçiyordu. Fakat yüzü endişeyle asılmıştı. Her zaman kendi kontrol edebildiği savaşlarda savaşmaktan hoşlanırdı. Eğer savaşı o kontrol edemiyorsa oradan uzaklaşırdı. Bu durumda her ikisini de yapamıyordu.

Şu zamana kadar ölümle pek çok kez burun buruna gelmişti, o her zaman bundan sıyrılmasını bilmişti. Kafasında pek çok plan, uygulayacağı pek çok şey varken, daha kimsenin bilekliğin onda olduğundan haberi bile yokken, ölemezdi. Ustası Anarion Harwart her zaman görebileceğin bir açık ara derdi, ona. Robin’in babası güçlü, zeki olduğu kadar mütavaziydi; fakat öfkesi korkunçtu, aynı kendi babası gibi. Ölüme bu kadar yakın dururken babasını hatırlaması onun için çok sinir bozucuydu.

“Yine korkuyorsun değil mi Brave!” diye kükredi babasının sesi kafasında. “ Adam gibi kokunla yüzleş savaş onunla çaba sarf et! Sen bir şahinsin korkak bir karga gibi davranmaktan vazgeç!”

Falcon’un kaşları çatıldı, yüzü gergin bir sırıtışla gerildi. Yaşlı adamın iğneliyici sesi onu kendine getirmişti.. Yanında Justisar’ın yaşayan en güçlü büyücüleri varken Scart’ın kapan oyununa gelmesi ne kadar saçmaydı. Onlara saldıran yaratıkların hızlı hareketle Torano’ya saldırışına baktı. O hantal vücudu ile o kadar hızlı bir hamle yapabilmesi fiziksel olarak imkansızdı. Bunun için çok güçlü bir büyü gerekiyordu ya da çok basit bir şey: Bir ilizyon.

Kara gözleriyle etrafı süzdü bir alan aradı. Bir açık, ilizyonun yapıldığı bir alan… O sırada uzun kollu dev bir yaratık ona doğru saldırdı. Bir an anti büyü hançerini çıkarıp yaratığa saplamayı düşündü fakat bu, ilizyonu fark ettiğini rakibinin anlamasından başka bir işe yaramazdı. Yaratığın dev gibi kolu hızla üzerine inerken yana doğru kaçtı. Yaratığın dev kolu zemini paramparça ederken hızlı olduğunu düşündü. İlizyon yeterince gerçekciyse beyniniz o ilizyona göre davranır, kim demişti bunu? Robin mi? Hayır daha eski biri. Babası, belki de Mardukan. Şimdi hatırlamıyordu; ama bu sözün doğru olduğunun bilincindeydi. İlizyon içinde ölümcül bir yara alırsa, gerçekte de beyni ölümcül bir yara almış gibi davranacaktı.

Ne yapabilirdi? Alan büyüsü, kısmen de olsa işleyebilirdi iİlizyona karşı; ama bu alanda sadece ilizyon büyüleri yoktu. Koruyucu güç kalkanlarının anti büyü septiminin izlerini rahatça okunuyordu, burada rahatça bir dönüşüm bile geçiremiyordu. Her yaptığı büyü onu yoruyordu. Diğerlerini de öyle, Elrohir dimdik dursa da omuzları düşmüş, gümüş topuzunu sallarken, Torano kan ter içinde kalmıştı. Her yaptığı büyü onun gücünü emiyordu.
Elrohir’İn ölmesini umursamazdı; fakat Torano ölmemeliydi. Şimşek büyücüsü burada kendini o kadar göstermesede muazzam bir büyücüydü. Bunun yanında başarılı bir bürokrattı, siyasi kişiliğini ve kendi davasını meşrulaştırmak için onu yanına çekmeliydi. O sırada tepesine boynuzlu bir yaratık daha sıçradı. Falcon ileriye doğru yuvarlanarak bu darbeden zor bela kurtuldu, şapkası başka tarafa uçmuştu.

Saçları dağılmış Falcon yaratıklara bakarak öfkeyle gözlerini kıstı, yapacak başka bir şeyi yoktu, hançerleri kullanmalıydı. Pelerininin içerisindeki on iki hançeri çekerek ellerinde döndürmeye başladı. Avcunu açmış ileriye doğru uzatırken on iki hançer avcunun etrafında havada dönüyordu. Elini parçalanmış zemine doğru tuttuğunda yavaş yavaş parçalanmış zeminin görüntüsü bulanarak bir iki kılıç çiziği olan taş mermere dönüşüverdi. Önlerindeki yaratıklar da bulanıklaşmaya normal askerlere dönüşmeye başlamıştı.

Keskin gözlü Gece elfi bunun ne demek olduğunu hemen anladı. “Tahmin etmeliydim. Aklıma hiç gelmemişti.” Görünen tek gözünü kapattıktan sonra hemen Torano’ya döndü. “Büyünün bir kaynağı var, o da şurası.” dedi düz yekpare duvarı gösterek elini kaldırdı.

Duvar bir cam gibi parçalandı. Falcon üzerindeki bütün büyülerin kalktığını hissetti; çünkü Elrohir bütün büyülerin baş sorumlusunu yakalamıştı. Gırtlağında kırmızı büyü dokuları beliren kızıl sakallı ve kızıl saçlı bu adamı hemen tanıdı Falcon. Bu Wartline’daki büyücü konseyinin en güçlü adamlarından biri olan Davis Marchans’dı. Yanında duran büyücüler Elrohir’in gazabından korktukları için kıpırdayamamışlardı bile. Elrohir o kadar öfkeliydi ki kendi halkına yasakladığı bir iblis büyüsünü Kont Marchans’a uygulamaya başlamıştı.

Elrohir’in sağ eliyle asasını yere vururarak ilerlerken sol eli bir pençe gibi kısılmıştı. Sol elinin parmaklarındaki kırmızı büyü dokularının aynısı Marchans’ın boynunda belirmişti. Elrohir elini havaya kaldırdığında Kont Marchansın ayakları yerden kesildi.

Falcon yere düşmüş şapkasını kafasına yerleştirirken Elrohir havaya kaldırdığı Wartline kontuna, yetiştirdiği eski öğrencisine öfkeyle bakıyordu. “Davis, sen de haddin olmayan işlere mi bulaşıyorsun? Sen kendini ne zannediyorsun Davis? Kimin kontrolündesin sen Scart’ın mı ?”

“Hıh Kral dediğiniz bu adamın mı ? Saçmalık!!!” gürleyen bir ses, büyük bir gürültüyle bir bedeni onların önüne fırlattı. Scart Corpean’ın parçalanmış cesedi koyu mermerleri kana buladı.“ Beni gıdıklamadı bile belki sen fazlasını yaparsın ha?”

Elrohir, soğukkanlı bir öfkeyle ona seslenen adama doğru döndü. Falcon ise şokla Scart’ın cesedine bakıyordu kafası içine göçmüş, göğüs kafesi yarılmıştı; ama o kızıl saçları ve sarı gözünden ondan başkası olmadığını anladı. Nedense Falcon’u birden derinden bir öfke sardı dudakları istemsizce hareket etti.

“Onu ben öldürmeliydim.”

Scart’ın öldüren adam ona doğru baktı, dev gibi bir adamdı. Uzun saçları arkadan toplanmıştı, kirli sakalları çenesine doğru uzuyordu, çenesinde bir keçi sakalla bitiyordu. Teni çok koyu olmasa da esmerdi, gözleri koyu yeşildi, dipsiz bir bataklık gibi. Yüzünde derin bir sırıtış belirdi. Dişleri gök yüzündeki yıldızlar gibi bembeyazdı.

“Doğru.Ezikler ezikleri öldürmeli, benim için uğraştırıcı oldu.” dedi gürleyerek. “Ama sıradaki hedefim SENSİN!”
Adam yıldırım hızıyla üzerine atladı; fakat Falcon kaçma üstadıydı. Hızlı bir biçimde şahine dönüşerek havaya hızla fırladı. Sonra havada kendine dönüşerek Elrohir’in arkasına doğru inişe geçti. Adam umursamaz bir biçimde gülümseyerek onlara döndüğünde, Elrohir ona bakmadan konuştu.

“Onun kim olduğunu biliyor musun Falcon?”

“Evet.” dedi Brave Falcon, Akirama ile dövüştükleri geceden sonra birçok araştırma yapmış, yaptırtmıştı. Bu dev gibi adamın kim olduğunu çok iyi biliyordu. O iki büyük sürüngen efendisinden biriydi, hapsedilen en güçlü Hükümsüzdü. Bu dev adam Yıkımın sembolüydü, denizin efendisiydi. Onun karşısında bilekliğinin dışında pek bir şansı yoktu; ama buradan kaçma imkanı varken henüz onu kullanmazdı, çünkü bu işin geri dönüşü yoktu. Bilekliği bir kez kullanırsa onu yeniden çıkaramazdı.

“O zaman gitmen gerektiğini de biliyorsun.”

“Biliyorum.” dedi Falcon; ama o sırada baygın düşmüş Torano’ya doğru baktı. “Onu da almalıyım, bana fırsat yarat Elrohir.”

Elrohir göz ucuyla, Torano’ya baktı. Kafasını evet anlamında salladı, sonra kafasını gökyüzüne doğru kaldırdı. Bir şeyler mırıldandı ve elini yüzüne götürdü. O anda yaraları iyileşmişti, menekşe mavisi gözleri parlayarak. Rakibine doğru ilerlemeye başladı.

“Elrohir,” dedi Hükümsüz gülerek, nerdeyse şefkatli bir tavırla. Üzerinde basit bir yelek dışında üstü çıplaktı. Altına ise deri bir pantolon giymişti. “ Büyümüşsün, sana şunlar gibi ezik diyemeyeceğim.”

“Beni bu formunda yenemeyeceğini çok iyi biliyorsun.” dedi Elrohir soğukkanlılıkla üzerindeki kaftanı bir hareketle fırlattı. İnce çıplak ve kaslı vücudu ortaya çıktı. Vücudunda beyaz rünler halinde dövmeler vardı ve ince ince parlamaya başlamıştı. “Dughia, bunun ne anlama geldiğini çok iyi biliyorsun.”

“Kedfith.” dedi Dugiha gülümserken gözleri parlıyordu. “Beni biraz gıdıklayabileceğini inkar etmedim Elrohir; ama sana çıplak el saldırılarını öğreten ustana saygı göstermiyor musun?

“Bugünlerde herkesin genel sorunu bu.” dedi Elrohir yerde baygın yatan Davis Marchans’a bakarak. “Soraya benim elimde bunu biliyorsun.”

“Biliyorum.” Dedi Dughia yüzündeki gülümseme biraz silinir gibi oldu. “Ama önemli değil, ülkeni ve o dağını paramparça edeceğim, ama önce… ” dedi gözleri Falcon’un Torano’yu kaldırışını fark etti. “Şu işi halledelim.

Hızlı bir hamle ile Falcon’a doğru saldırdığında dev bir yıldırım bütün sarayın dış havlusunu parçalayarak hükümsüzün tepesine indi. Öyle bir yıldırımdı ki bu bütün şehri bir anda aydınlığa çevirmişti. Falcon şaşkınla geriye doğru baktı.Torano‘yu sırtına alıp sıçradıktan sonra, Elrohir dumanlar arasından çıktı, bütün bir büyü aurası bedenini kaplamıştı ve menekşe mavisi gözleri, o gözler artık yoktu, o gözler derin dümdüz gri bir göze dönüşmüştü. Greece’in gözlerine, hayır hayır bir Tanrının gözlerine….

Yıkıntılar büyük bir gürültüyle dağılınca Falcon Hükümsüzün bundan bile etkilenmediğini rahatlıkla anladı. Onun için kaçma zamanı gelmişti; ama bir an için Dughia’ya bakmadan kendini alamadı Kara Şahin. İri Hükümsüzün üzerindeki yelek yanıp kül olmuştu; ama pantolonuna bir şey olamamıştı, Üzerinde bir iki is, bir iki ufak yanık dışında hiçbir şeyi yoktu. Sadece gece karası saçları dağılmıştı.

“Bu fena değildi Elrohir.” Dedi Dughia gözleri parlıyordu, yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. “Hiç fena değildi.”

İşte Falcon o uzun hayatı boyunca tanıdığı Elrohir’in ilk kez o zaman gülümsediğini gördü. “Bu sadece ufak bir gıdıklamaydı.” dedi o kalın pes sesiyle.

Ve Brave Falcon kanı donmuş bir halde sırtında Torano ile birlikte hızla oradan uzaklaştı.
ÖLÜLERİN BEKÇİSİ 3. SEZONU OLAN KURDUN SAVAŞI BAŞLIYOR
GÜNCEL 10. BÖLÜM ÇIKTI [/i][/size] OKUMAK İSTEYENLER BURADAN[/size]

YENİ BAŞLAYANLAR! ÖYKÜNÜN İLK SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ ÖZGÜR BİR ADAM BAŞLIĞINA

İKİNCİ SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ KURDUN DOĞUMUNA BAKABİLİRSİNİZ.
Kullanıcı avatarı
Dr.M
Kalemşor
Kalemşor
Mesajlar: 2524
Kayıt: 22 Kas 2011 21:26
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas, Gamaran, Hollyland,Liar Game,Bakuman, One Punch Man, Berserk, Toriko, Tower of God, City of the Darkness, Noblesse,
Favori Anime: Naruto, Bleach,Death Note, Hellsing, Samurai X, Hunter X Hunter, FullMetal Alchemist Brotherhood
Konum: Zonguldak

Bölüm 19: Hükümsüzün Öfkesi

Greece, etrafındaki kalabılğa göz ucuyla şöyle bir baktı. Çoğu insan dona kalmış yerde acıyla kıvranmakta olan Sensei’ye bakıyorlardı. Kukuletasının karanlığı içinde gülümsedi, biraz ezilmiş olan omzunu düzeltmek için kolunu havada çevirdi biraz acıtıyordu ama önemli değildi. Yerdeki rakibi güçlüydü, dövüşmekten memnun olmuştu ama oldukça dikkat çekmişti. Muhafızlar gelmeden önce çocuklarıda alıp uzaklaşmalıydı,

Hızlı adımlarla ilerlerken Walger’ın kireç gibi bir suratla yere düştüğünü gördü, Oviidia kısa bir çığlık atarak hemen Walger’In kafasını tutmuştu bile, hızlı adımlarla oraya doğru koşarken bir anda ortalık karıştı.

Kocaman bir yıldırım akşamın yavaşça çöktüğü Sitihis’i büyük bir gürültüyle sarstı, Kocaman yıldırım hakim tepedeki sarayın nerdeyse yarısını parçaladığını gören Greece duraksadı. Etrafındaki insanlar çığlık çığlığa kaçışırken onların korkusundan daha büyük bir korku hissetti yüreğinde. Hissettiği bu güç Akirama’dan bile oldukça fazlaydı, ve bu gücün karşısında duracak kimse yoktu. Şu an hissettiği güç şu an hissettiği savaş umutsuzdu.

“Elrohir….” diye mırıldandı Ölülerin Bekçisi, kocaman yıldırıma doğru bakarken buraya neden ve nasıl geldiğini bilmiyordu ama anlaşılan İlk yürüyenin son günü bu gün olacaktı.


***********

Nickoy Waldemer, çatılarda hızla koşarken, büyük bir yıldırımın sarayı parçaladığını gördü. Güç dalgası onu çatıdan aşağıya doğru savurdu. Cebinden çıkardığı bir kanca ile güç bela çatıya tutunan Ozan, Sitihis’den ayrılmanın vaktinin geldiğini düşündü. Bu kadar büyük bir patlamayı bu kadar büyük bir saldırıyı ancak hükümsüz yapabilirdi.

Lanet olası patlama daha geç olamamıştı sanki güç bela çatıya çıkarken, kavganın olduğu meydana gitmeliyim diye düşündü rüzgar uzun sarı saçlarını dalgalandırırken mavi gözleri iyice kısılmıştı. Şehir korku ile kaçışan insanlarla doluydu.

Bir an dönerek yıldırımın indiği saray tarafına baktı, büyük bir yıkım nerdeyse sarayın büyük bir kısmını havaya uçurmuştu. Falcon diye düşündü, bu kadar büyük bir yıkımdan sağ kalabilir miydi? Nickoy Waldemer Brave Falcon’un her zman bir kaçma yolu bulacağına inanıyordu ama aynı şeyi Wallace Greece için söyleyemeyebilirdi. Anlaşılan hükümsüzlerin saldrımaya başlayacağı vakit gelmiş, çatmıştı.

Çatıdan hızla koşarken cebinden ince bir kitap çıkardı. Kitabın sayfalarını başparmağıyla hızla çevirirken ayakları çevik hareketlerle çatıdan çatıya atlıyordu. Elindeki Gindeon’un ona ölmeden önce yolladığı tamamen gerçeği öğrendiği kitaptı. Kitapta tüm Hükümsüzler ve İlkdoğanlar tek tek tasnif ediliyordu, hepsinin zayıf ve güçlü olduğu noktalar birer birer yazılmıştı, bu yazım tarzını ödül avcılarının avlarını yazış stiline benzetti.

Onları avlayacakdı… Bu yüzden Urier denilen adam onları serbest bıraktığını söylememiş miydi? Ya o adama ne olmuştu. Gindeon gibi o da mı ölmüştü yoksa o gizemli V.R’ye çalışıyor muydu? Kitapın sayfalarını biraz daha çevrilince kocaman iri bir adam olarak tasvir edilmiş olan ilk Hükümsüzün tasnifine gözü takıldı. Nehirlerin Efendisi Dughia, Nickoy Waldemer kaşlarını çattı. Hızla koşmaya devam ederken arkasına doğru baktı sarayın etrafından hala büyük patlamalar meydana geliyordu. Bu bir savaş diye düşündü Ozan, iyi de kim bir hükümsüzle böyle derin bir büyü savaşıma girebilirdi.

Sukunetle kitabın kabağını ufak bir pat sesiyle kapattı. Anlamıştı. Bu ancak İlkyürüyen olabilirdi.

***********
Dughia kocaman bir kayayı kaldırdığu gibi Elrohir’in tepesine savurdu. Gece Kralı elini kaldırdığı anda kocaman kaya kütlesi tuzla buz oldu. Bunu gören Dughia’nın yüzünde hızlı bir sırıtış belirdi, aşağıya doğru düşerken hızlı bir hareketle kendi etrafında dönerek tekmesini Elrohir’İn başın asavurdu Elrohir asasını şimşekle doldurarak tekmeyi durdurdu ama ortaya çıkan güç o kadar büyüktü ki Elrohirin bastığı mermer zemin tamamen parçalandı, ortaya çıkan şok dalgası etraftaki kolonların bir çoğunu parçaladı. Elrohir yüzünde derin bir acı ifadesiyle diz bile çökmeden kollarını kaldırmışken Dughia kahkaha atarak. Elrohirin arkasına sıçradı, ama elrojhir hızlıydı ışınlanma büyüsünü kullanarak Dughaianın biraz uzağına ışınlanıp işaret parmağını kaldırdı

“Delsgaoreen vi” diye kükredi derinden gelen sesiyle ve ardınan parmağının ucundan kocaman sarı bir mermi belirerek
Dughuia’nın arkasına doğru hızla ilerledi. Bir saniye gibi bir sürede Dughai kafasını çevirip mermiye doğru batlıktan sonra mükemmel bir çeviklikle, elleri yere değmeden kendi vücudunu dizleriyle kırarak arkaya doğru eğildi. Mermi hızla ilerledi sarayın yıldırım çarpmamış olan duvarlarını yıkarak doğu kanadının bür kısmını havaya uçurdu.

Patlamanın rüzgarı, esmer tenli Hükümsüzün gece karası saçlarını dağıtırken gülümseyerek Elrohir’e baktı. “Biraz daha yakınıma ışınlansaydın bu mermi belki bana isabet edebilirdi Elrohir ama sen hep mesafeli idin daha garanticiydin. Ama risk almadan kazanamazsın.”

Elrohir soğukkanlıydı griye dönmüş gözleriyle ona doğru baktı. “ Savaş sanatı sadece kaba güç olmadığını pek çok ustamdan öğrendim ama sen onlardan biri değildin Dughia.”

“Öldürmenin bir tutku olduğunu bilmeyen, bir adamdın Elrohir.” dedi Dughia gülümsemesi kırık bir tebessüme dönüştü “Bende öyleydim, gökyüzünde yıldızların adı bize seslendiğinde huzur içinde bir halk yetiştirmeyi onların içinde gezinirken yarattığın güven ortamını ben de bilirdim Elrohir. Onlar benden alınmadan önce Kimmeriarda Nehirşarkısı her yerde söylenilirdi.”
“Burası Justisar.” Dedi Elrohir, “Kimmeriar değil!”

“Burası Fozkitiliar Justisar değil.” diye cevapladı Hükümsüz “Burası tek onun çağların şartı altında üç ayrı kıtaya bölünmesi bizim için bir anlam ifade etmiyor. Ki sen tek kıta olduğu zamanları hatırlayan birisin, bu sahte düzeninizi yaratmadan öncede buradaydın Elrohir.”

“Sizin düzenini biz bozmadık, siz bizim düzenimizi bozdunuz Dughia.”

“Biz hepimiz, aynı yemini ettik. Bizi kıtamızdan sürene karşı senin efendin Kedfith, hiçbir şey yapmadı, bizi dışladınız bize yüz çevirdiniz.”

“Bu yüzden burada sekiz bin yıl önce nerdeyse yaşayan hiçbir canlı bırakmadınız, bu yüzden mi idi gaddarca birçok mavi ırkı asıl yaratılan Justisar ırklarını yok ettiniz. Basit bir yardım etmeyiş mi? En kadim ırklardan Trolleri dizginlemeye çalışan biz size yardım edecek durumda olmadığımız için mi?”

“Troller konusunda yardım edeceğimizi söylemiştik, o zaman henüz on iki kış bile görmemiş toy bir delikanlı olan sen, İlkitil denilen barbarca birirlerini yiyen ufak bir ırkın Troll yıkımından kaçan son temsilcisi olan sen, Kedfith’İn bulmasıyla, ve Bizim yetiştirmemizle, büyüsel ırk protipinde incelenenip ortaya çıkan sen gerçeği Kedfith’İn ağzından duyan sen bunları nereden bileceksin?

Beynin o kadar yıkanmış kör akılla bağdaşmış ki, seni bu hale getirenlerden biri İle bu şekilde konuşabiliyorsun, Siz dokuzunuzun oluşumunda biz de vardık bunu hatırlamıyor musun? Sizi niçin oluşturduk bunu dabiliyor musun? Kedfith ve grubu bize yardım ederken gerideki Justisarı size emanet için oluşturdu? Ama Kedfith ve sözde arkadaşlarımız bizi bu çukura ihtiva ettiler gerçi bunu biliyorsun sende oradaydın,bizi mühürlerlerken sende oradaydın bizi kullanıp bir kağıt mendil gibi atmışlardı.”

Elrohir’in elleri titredi, bir an için çok çok uzun zaman önce kendisinin bile unuttuğu gerçeği yüzüne söyleyen hükümsüze doğru baktı. O gün onu kurtaran turuncuya çalan kılız sakallı metalik tenli adamı unutmamıştı. O günden sonra ona baba demişti, o günden sonra gittikçe büyürken yanına getirilen birçok farklı ten rengindeki farklı ırktan küçüklerine kardeşim demişti. O günden sonra kardeşlerini ve Justisar’ı babası ona emanet etmişti. Elinin titremesi kesildi. Asasını sıkıca kavradı, o Justisarı koruyacaktı bunun için yaşamış bunun için varolmuştu..

Dughia ona doğru baktı, sert mizaçlı yüz ifadesinde yumuşama belirmişti. “Yine de savaşacaksın değil mi Elrohir? Şu ana kadar ciddi davranmadım sana, kendini geliştirmişsin. Sana güçsüzken Soraya’yı yollamak bir hataydı. Bana onun yerini söyle gitmene izin vereceğim.”

Elrohir elini kaldırdı, “Burası benim evim bu düzen benim eşliğimde korundu., ben dengenin ve düzenin hizmetkarıyım. Kim olursan ol bunu bozmana izin vermeyeceğim.”

Dughia kaşlarını çatarken Elrohir’İn tepesine kocaman pek çok yıldırım düşmeye başladı tepesine, Elrohir asasını havada çevirirken kadim sözcükler ağzından döküldü yıldırımlar hızla yön değiştirip büyük bir kasırga eşliğinde Dughianın üzerine bir bir inmeye başladı.

Dughaia öfkeyle yıldırımların arasından çıkarken vücudunda pek çok kesik belirmişti. “Rüzgarı bu şekilde kullanabilmen aynı rüzgarbiçen gibi, Hain Glaroth’ ile alakan ne?”

Elrohir soğukkanlılıkla “Günün birinde lazım olabilir diye bizzat ondan ders aldım. O yüzden beni bu kadar kolay yeneceğini düşünme Nehirşarkısı.”

Dughia’nın öfkeden alnında kalın kalın damarlar belirmişti, “Glaroth’dan ders almak ha! Ben senin ve ilkdoğanlarının hep kullanıldığını zannediyordum. Bu savaşta seni öldürmemeyi bile düşündüm, ama Sen bize bunu yapan adamı da efendin olarak gördün. Bunu affetmeyeceğim Elrohir!!!”

Elrohir, asasını hızla çevirmeye başlarken tüm rüzgarları yanına çağırdı, “ Justisar’a dokunmanıza izin vermeyeceğim, bu işe babamı bulaştırmayacağım. Justisar düzeni baki kalacak!”

“Halkını yok edeceğim, yaptığın düzeni yok edeceğim.” Dedi Dughia gittikçe saçları kabarıyor gözleri dümdüz bir griye bürünüyordu. “ Ben nehirlerin öfkesiyim. Öfkem karşısında önemsiz süprüntüler tamamıyla yok olacak. Ve sen bunu gözlerinle izleme zahmetinde bile bulunamayacaksın çünkü çoktan kalbini sökmüş olacağım.”
ÖLÜLERİN BEKÇİSİ 3. SEZONU OLAN KURDUN SAVAŞI BAŞLIYOR
GÜNCEL 10. BÖLÜM ÇIKTI [/i][/size] OKUMAK İSTEYENLER BURADAN[/size]

YENİ BAŞLAYANLAR! ÖYKÜNÜN İLK SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ ÖZGÜR BİR ADAM BAŞLIĞINA

İKİNCİ SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ KURDUN DOĞUMUNA BAKABİLİRSİNİZ.
Kullanıcı avatarı
Dr.M
Kalemşor
Kalemşor
Mesajlar: 2524
Kayıt: 22 Kas 2011 21:26
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas, Gamaran, Hollyland,Liar Game,Bakuman, One Punch Man, Berserk, Toriko, Tower of God, City of the Darkness, Noblesse,
Favori Anime: Naruto, Bleach,Death Note, Hellsing, Samurai X, Hunter X Hunter, FullMetal Alchemist Brotherhood
Konum: Zonguldak

Bölüm: 20 Karanlıktaki Kanlı Oyunlar

Dughia, yumruklarını sıktı pazuları iyice şiştikten sonra zeminden hızla etrafı saran sular yükseldi, Bütün sular hızlı bir biçimde, Elrohire doğru hızlı bir basınçla ilerledi fakat Elrohir hızla seri bir şekilde ışınlanarak saldırıları savuşturdu. Son ışınlandığı yere adımını atınca birden karşısında Dughia belirdi sert tekmesini Elrohir’e geçirdi Elrohir asasını araya koymaına rağmen asa ikiye ayrılarak Elrohir’İn böğründen yakalayan tekme Elrohir’İ karşı duvara fırlattı.

Elrohir’in ağzından kan fışkırarark sertçe duvara çarpıp yere düştüğünde tepesinde yine Dughaia belirdi avcunu açarak sertçe Elrohir’in suratını yakalamak için hamle yaptı ama Elrohir hızlıydı darbeden hızlı bir şekilde yana kaçarak parmağından çıkan sarı mermiyle Dughia’yı sol yanından vurdu.

Dughia acı içinde dişlerini sıkarak, elini duvardan daha doğrusu duvardan geriye kalan tozdan geriye çekerek Elrohirin tepesine buzdan mızraklar yolladı. Bu sıcak havada oluşan buz yığınından dolayı etraf sisle parlarken yüz metre ileride onları izleyen sarı saçı yüzünün yarısı kapatan orman elfi soğukkanlılıkla elini çenesine götürdü.

“Anlaşılan suyun sıcaklığını da kontrol edebiliyor.” dedi Evanir ciddiyetle, “Bunu biliyor muydun?” dedi arkasındaki asasını tutmuş öfkeyle ona bakan Simarios Snaga’ya. Simarios Snaga’nın sakalları çember sakal halinde kesilmiş Uzun beyaz saçları kısa bir şekilde kesilmişti. Her zaman giydiği gri cüppesi yerine, bol kahverengi bir keşiş cüppesi giysede asası elindeydi.

“Seni pislik herif.” diye homurdandı sağ elinin üzerindeki mühüre bakarken. “Beni kan anlaşmasıyla bağladın diye her şeyi söylememi mi bekliyorsun?”

Evanir ona sertçe bakarken, Simarios Snaga acıyla karnını tutarak dizlerinin üzerine çöktü. “Uzatma.” Dedi Orman elfi buz gibi sesiyle “Biliyor muydun?”

“Öyle dövüştüğünü görmemiştim.” Dedi Simarios ağzından sızan kanı elinin tersiyle silerek, Elrohir’in kocaman bir yıldırımının şehri aydınlatmasını izlerken. “Her ikisinin de Elrohir’İn bu kadar güçlendiğini bilmiyordum.

Evanir kafasını sallayarak, dövüşü izlemeye devam ederken. O sırada içeriye Kheldar önünde birini sürükleyerek girdi. “Rahat durmuyor.” dedi sadece.

Evanir gözlerini dövüşten ayırarak Kheldar’ın önünde diz çöktürdüğü adama baktı. Kızıl saçları omuzlarından aşağıya dağınık bir şekilde inerken sol gözünün üzerinden burnunun kenarına inen eski yarayı kapatamıyordu, görünen diğer gözü ise öfke doluydu. Ağzını sıkıca kapatmış olsada ağzının kenarından sızan kan ne yaptığını anlatıyor gibiydi

Adam kendi dilini ısırarak kan kaybından ölmeye çalışıyordu. Evanir ona doğru iyice dönerek, iyice baktı Scart Corpean diz çökerken bile onurunu koruyordu. “ Yaptığın kimseyi kurtarmayacak Scart Corpean. Senin yaşaman Justisar için gerekli halkının kurtuluşu belki bu şekilde sağlanacak, o yüzden kendini toparlamanı öneririm.”

Scart Corpean acı içinde ağzından kan boşalırken haykırdı. “Siz Oğlumu oğlumu öldürdünüz!”

“Dughia’yı öyle sıradan büyülerle kandıramazsın!” diye açıkladı Evanir sert bir sesle “ Bu yüzden senin kanından sana benzeyen oğlunu senin gibi giydirip yönlendirerek kurban etmek zorundaydık. Dughia seni öldürdüğünü zannettiği için kendini daha güçlü zannediyor bu bizim avantajımız olacak.”

“Hıh.” Diye güldü Simarios Snaga gülerek, “Dughia’yı bu yolla yenemezsin gidip Elrohir’e hepimiz yardım edersek sadece bir ihtimal yenebiliriz Evanir. Kendine güvenen aristokrat tavırların canımı sıkmaya başladı. Scart Corpean’ı kurtarmamız önemliydi ama bu kadarı yeterli. Gidelim hadi."

“ O Elrohir buraya gelmeden önceki plandı Snaga.” dedi Evanir bakışlarını tüm şiddetiyle devam eden dövüşe doğru yönlendirerek. “ Şimdi, yapacağımız işler değişti.”

“Kanlı oyunların pislik aktörlerinden başka bir şey değilsiniz.” dedi Scart Corpean, öfkeyle “ Size karşı olan uyarıları daha dikkatli dinlemeliydim. Robben’e daha fazla kulak asmalıydım."

“Sendar nefretin onu dinlemene engel oldu.” dedi Kheldar sakince, “Halklar arasındaki nefret tohumları yüzünden gerçekleri çoğunuz göremediniz."

“Hepimiz bir şeyler kaybettik.” dedi Evanir hala dövüşe bakarken rüzgar saçlarını havalandırdı. Yüzünün yarısını kapatan saçlar geriye doğru savrulduğunda Orman Elfinin yüzünün yarısının cürümüş ve yara içinde kan ve irin sızdığını gördü Scart. Bir an için titredi ama sonra kendine geldi. Aklına bir bir anılar hücum etti. Fagrath’ı oğlunu, Kralını, Babasını bu aptal oyunda nice sevdikleri hayatını kaybetmişti. Halkının hiçbir suçu hiçbir günahı yokken, ülkesi Hükümsüz savaşında harap olmuştu. Gözlerinin önünde donuk bakışlı yüzünde gülümseme ile sırıtan Falcon belirdi. Acıyla dişlerini sıktı ve harap olan şehrine baktı o tek bir adamı bile durduramamıştı. Herkese ihanet eden o adamı acı ile ızdırap ile öldürmenin bir yolunu bir türlü bulamamış her seferinde elinden kaçırmıştı.

“Aptal.” Diye mırıldandı öne doğru eğilerek kafasını yere vurdu sağlam kalan gözünden bir damla yaş da süzülüyordu. “Aptalın tekiyim ben.”

Kheldar bir an için elini Scart’ın omzuna koymak için uzattı elini ama bu hareketi Simarios Snaga’nın nefret dolu sözleriyle bıçak gibi kesildi. “Sen hep aptaldın Scart,” dedi yere tükürürken. “Olacakları görmeyen aciz bir kraldın. Seni kaç defa uyardılar felakati gözlerinle görmene rağmen hükümsüzler konusunda ciddi manada hiçbir şey yapmadın.”

Evanir görünen mavi gözünü Scart Corpean ‘a doğru çevirdi. “ Bu doğru değil değil mi Astgar Şövalyesi?

Scart Corpean görünen gözüyle Orman elfine baktı. İnanamıyordu, böyle bir şeyi bu garip elf nasıl bilebilirdi ki hele ki Simarios Snagadan bile bu durumu saklamışken. Bu yüzden Sendar yıkıldığında Chuitchik’in mezarında hem Sendar’ı kendi yıkamadığına hemde içindeki düzgün insanlara yas tutmuştu. Çünkü on altı yıl önce o harabelerden çıktıktan sonra Keven iile bir anlaşma yapmışlar, Altın arayıcı kampında birçok defa gizlice buluşmuşlardı. Onun aptallığı Sendar’ın yok edenlerin Hükümsüzler olduğunu anlayamamış olmasıydı. Bunun nedeni ise karşısındaki ihtiyar nifak tohumunun bütün kanıtları silmesi Sendar’ı tanınmaz hale getirmesi yüzündendi. Fakat genede önlem almışlardı Robin Harwart ve Chot Chuitchik’in uğrunda kendilerini feda ettikleri felaket için eski küskünlükleri bir an için unutmuşlardı. Bugünler için planlar yapmışlardı geçen on altı yılda...

“ Elimizde Robin’in Kara El adında gizemli bir mağara bulduğunu, bunun içinde hükümsüzlerin zayıflıkları ile ilgili bir şeyler bulduğunu belirtmiş ama orada fazla kalamamış bir keşiş yüzünden ve bu keşişin kim olduğunu biliyoruz.” demişti Keven elindeki eski bir yazıyı diğerlerine okurken Eski bir madenci tentesinin altında beş kişiydiler.

“Urier.” demişti Oscorp Harlin eli çenesindeydi, “Wallace Greeece’in yakın arkadaşı.”

“Bunların önemi yok Keven.” demişti Kordorch piposunun ucunu sertçe ısırarak. “Düşmanın zayıflıkları önemli, Robin bu konuda ne yazmış onu söyle sen?”

Keven bir süre babasına ters ters bakmıştı, bunu gördüğü için “ Devam et Keven.” diye teşvik etmişti Sendarlıyı.

“Sendarlı kılıçların kökenlerinin hükümsüz kanından geldiği ile ilgili bir ip ucu bulmuş, o mağarada bir çok Sendarlı kılıcı varmış bilhassa Mardukan’ın İsfil adındaki suya hükmeden kılıcı nehir şarkısı adındaki hükümsüzün kanından Armonunkinin ise Ateşin Hükümdarı olarak bilinen bir hükümsüzün kanından yapıldığı hakkında bir şeyler söylüyor. Ayrıca bununla ilgili sonsuzluk zincirlerine mühürünün kalıntısı hala vücutlarında bulunabilirmiş.”

“Bunların hepsi varsayım mı? Peh!” demişti Kordorch piposunun dumanını havaya savururken “ Robin’in oraya girdiğinde anlaşılan pek bir zamanı yokmuş, kısa bir göz atmayla ancak bunu bulabilmiş.”

“Bu varsayım olmaktan uzak.” diye araya girmişti Robin’in küçük kardeşi Robben Harwart. “ Bu kılıçlar ve diğer keşfedilmemiş antik kılıçlar, Üstad ilk doğan Endimiyon’un bizzat yaptığı kılıçlar. Bunlar ile hükümsüzlerin bağı olabilir.”

“Ne demek istiyorsun?” diye sormuştu Oscorp Harlin

“Anlıyorum.” demişti kendisi “Sendarı kuran Endimiyon güçlü kılıçları hükümsüz kanı kullanarak büyüye yatkın olmasını ve onların güçlerini kullanabilmesini sağladı diyorsun.”

“Bunun yanında.” diye ekledi Robben “Kan ile yapılmış antik büyü silahları kendi sahiplerin ile etkileşime sokabilirsek kan anlaşması ile onları mühürleyebiliriz.”

“Bunun için hassas noktalara ve o kadar büyük bir gücü mühürlememiz için direkt büyü çıkış noktasıyla etkileşime sokmamız gerekecek yinede bu onları tutamayabilir.” demişti Kordorch, “Scart Kızıl büyü emici Akik taşı bulmanız icap edebilir.”

“Onu halledebiliriz.” demişti Scart “Ama zayıf noktaları olan büyü çıkış noktalarının nasıl tespit edeceğiz.”

“Büyü çıkış noktası asla zayıf bir nokta değildir.” demişti Kordorch. “Bir şekilde belli olacaktır.”

“Sonsuzluk zincirini Robin’in belirtmesi de bu yüzden olabilir. Sonsuzluk zincirinin izi ” demişti Keven, “Ama biz her harlukarda emin olmak için Kara El mağarasına gitmeliyiz.”

“Ben giderim.” demişti Robben “Uzun yolculuk olacak ama şifreleri çözebileceğimi düşünüyorum.”

“Peki, altı ay sonra tekrar buluşalım.” Demişti kendisi ve Oscorp ile ayağa kalkmışlardı çadırdan çıkarken son duyduğu ses Kordorch’un Robben’e “Dönünce beni bul evlat.” deyişi olmuştu.


Bütün bu görüşmeleri tamamıyla gizlilik esasına göre yapmışlardı. Orman elfine doğru bakarak, yarı şaşkın yarı öfke dolu bir ifadeyle “Bunu nasıl bilebilirsin?”

Evanir tamamıyla ona doğru döndüğünde, elini soldaki kılıcının kabzasına doğru attı. Kılıç tamamıyla koyu mavi bir renkte olup kabzasının sonunda büyük bir zümrüt ile süslüydü. Scart’ın sağlam olan tek gözü şaşkınlıkla büyüdü. Bu kılıç Keven’İn ona defalarca gösterdiği Mardukan’ın kılıcı İsfil’in ta kendisiydi. Scart’ın şaşkınlığını gören Evanir’in buz gibi yüzü ilk kez gülümsedi.

“Bazı gerçekleri öğrendiğinizi düşünmüştüm.” Dedi yavaşça onun etrafında dönerken “ Sonuçta Robin Harwart geride bir şeyler bırakmıştı. Siz de onun peşinden gittiniz değil mi?”

“Nasıl?” dedi Scart “Nasıl bilebilirsin?”

“Çünkü Kara El Mağarasını ben kurdum.” dedi Evanir soğukkanlılıkla. “Bütün önemli görülen Sendarlı kılıçlarını ben topladım. Senin tarih kitaplarında gördüğün iblis katliamcısı Kara El benim. V.R’nin iradesine ilk inananlardan biriyim. Sizin o çok çekindiğiniz Urier’e de Greece gibi katıksız ama güçsüz keşiş olmaması için büyüyü ben öğrettim. Nasıl o kadar hızlı olduğunu zannediyorsunuz bedensel güçle mi? Bu oldukça imkansız olurdu hele sıradan bir yarım elf için. Kısaca nasıl bildiğimi söyleyeyim sizin oluşturduğunuz o planı ben binlerce yıl önce tasarlamıştım. Kan anlaşmasını ilk kimin bulduğunu yanındaki ilk doğana sorabilirsin.”

Bunun üzerine Snaga derin bir sesle homurdandı ama bir şey söylemedi.

Scart Corpean’ın şaşkınlıktan dili tutulmuştu ama gözleri gittikçe şiddetlenen dövüşe bakarken soru sormadan edemedi. “Şimdi ne yapacaksınız?”

“İkisi iyice dövüşüp yorulduklarında.” dedi Evanir başını kaldırdı bu arada saçları açılmış kızıl gözleri parlamıştı. “Akirama ile şu ikizler gibi, Elrohir ile Dughia’yı da aynı şekilde yakalayacağız."
ÖLÜLERİN BEKÇİSİ 3. SEZONU OLAN KURDUN SAVAŞI BAŞLIYOR
GÜNCEL 10. BÖLÜM ÇIKTI [/i][/size] OKUMAK İSTEYENLER BURADAN[/size]

YENİ BAŞLAYANLAR! ÖYKÜNÜN İLK SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ ÖZGÜR BİR ADAM BAŞLIĞINA

İKİNCİ SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ KURDUN DOĞUMUNA BAKABİLİRSİNİZ.
Kullanıcı avatarı
Dr.M
Kalemşor
Kalemşor
Mesajlar: 2524
Kayıt: 22 Kas 2011 21:26
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas, Gamaran, Hollyland,Liar Game,Bakuman, One Punch Man, Berserk, Toriko, Tower of God, City of the Darkness, Noblesse,
Favori Anime: Naruto, Bleach,Death Note, Hellsing, Samurai X, Hunter X Hunter, FullMetal Alchemist Brotherhood
Konum: Zonguldak

Kurdun Doğumunun önceki bölümlerinde

Hükümsüzler Sonunda savaşa katılır, ilk büyük darbe olarak En güçlü Hükümsüz olarak bilinen Dughia Astgar sarayını yerlebir eder, Kral Scart Corpean’ı öldürür, Elrohir ile savaşmaya başlarken, Falcon ile Torano güç bela kaçarlar. Yıkım ortaya çıktığında Ozan Nickoy Waldemer Wallace Greece’i aramakta, Wallace Greece ise Sensei Hansel Maid ile savaşını bitirip aniden yere düşen Walger ile ilgilenmek için ona doğru yönelmiştir.

Bu sırada İlkdoğan Elrohir ile Hükümsüz Dughia Astgar Kralının salonunda tüm güçleriyle savaşı halen devam etmektedir.

Elrohir, asasını hızla çevirmeye başlarken tüm rüzgarları yanına çağırdı, “ Justisar’a dokunmanıza izin vermeyeceğim, bu işi babamı bulaştırmayacağım. Justisar düzeni baki kalacak!”

“Halkını yok edeceğim, yaptığın düzeni yok edeceğim.” Dedi Dughia gittikçe saçları kabarıyor gözleri dümdüz bir griye bürünüyordu. “ Ben nehirlerin öfkesiyim, öfkem karşısında önemsiz süprüntüler yok olacak. Ve sen bunu gözlerinle izleme zahmetinde bile bulunamayacaksın çünkü çoktan kalbini sökmüş olacağım.”

Bu büyük Savaşı uzaktan izleyen V.R üyelerinin planı çok daha başkadır öldü zannedilen Scart Corpeanın yerine oğlunu kullanıp Dughia’yı kandırmayı başarmışlardır.

Scart Corpean’ın şaşkınlıktan dili tutulmuştu ama gözleri gittikçe şiddetlenen dövüşe bakarken soru sormadan edemedi. “Şimdi ne yapacaksınız?”

“İkisi iyice dövüşüp yorulduklarında.” dedi Evanir başını kaldırdı bu arada saçları açılmış kızıl gözü parlamıştı. “Akirama ile şu ikizler gibi, Elrohir ile Dughia’yı da yakalayacağız."


ÖZEL BÖLÜM 21 SAVAŞ İLANI 1. KISIM


Benim adım Elrohir… diye düşündü Gece elflerinin kralı ağzındaki kan yol yol izlerle dolu mavi kaftanına akarken. Sağ elinde kısa bir topuzu kalmış kırılmış asasıyla saçları dağınık bir halde öne doğru eğilmiş rakibine bakıyordu. Kısa bir an göğsünde biriken acı ile yere düşeceğini sandı gözlerinin gersinden gelen derin bir karanlık bir an için etrafını sardı, tek dizi üzerine çöktü kırılmış asasına dayanarak gözlerini bütün iradesini kullanarak açabildi.

Kırılmış parçalanmış zemin şimdi kan revan içindeydi kendi kanıyla kaplıydı. Karşısıdaki Dughia vücudunda birçok kesik olsa da dim dik ayaktaydı. Çıplak vücudundaki kan öbekleri ve uzun derin kesikler onun hiç canını acıtmamış gibi duruyordu. Dughia güçlüydü, dizginlenemez öfkesi onun da artık griye dönen gözlerinden taşıyordu. Yağmurlu bir günde ağacın altında kalıp titreşen küçük bir çocuktan farkı kalmamıştı.

Elrohir, İlkdoğan, Gece Elflerinin kralı bu ünvanlarının hiç birinin artık bir önemi kalmamıştı. Kırılmış Asası kanlar içinde kalmış parmakları arasından düştü. Bir zamanların büyüsel çeliğinden yapılma olan özel asası işlevsiz bir tıngırtı çıkararak çatlakların arasında kayboldu. Dughia yavaş adımlarla ona doğru ilerlediğinde aya kalkmak için tek dizinin üzerinde doğrulmaya çalıştı, ama bacakları titriyordu gücü kalmamıştı, kalkmaya çalışırken bacakları dayanamadı iki dizinin üzerine çöktüğünde Dughia’nın gölgesi üzerindeydi.

Dughia’nın gözleri kısıldı, Nehirşarkısının teni matalik pullarla kaplanmıştı, saçları ve yüzünde pek değişme olmasada devasa bir kuyruğa sahipti artık. Elleri birer pençeydi, bacakları ve kolları kalınlaşmış bir sürüngensiydi. Elrohir gözlerini kaldırarak Dughia’ya baktı. Öfkenin eseri olmuş hükümsüz pençeye dönmüş elini kaldırdı.

“En başından beri durduğun yer hep bu şekildeydi Elrohir. Dha yüksek hiç bir zaman olmadı.” Dedi gürleyen bir sesle. “ Dizlerinin üzerinde ölmeyi bekler bir şekilde…”

Elrohir soğuk ifadesini korudu ve tek kelime söyledi. “Baba…”

Dughia’nın eli fırtına gibi Elrohir’in üzerine indi. Elrohir gözlerini kapatırken, Dughia’nın eli kocaman bir şeye çarptı, etrafındaki toprak geniş bir ölçekte yarıldı, Oluşan gücün titreşimleri etrafta kalan son duvarlarıda yıktı. Büyük bir gürültü ile yıkım sona erdiğinde dumanlar içinden gümüş bir çekicin sülüeti göründü.

Dughia iki adım geriye çekildi, yüzü git gide canavarımsı bir şekil almaya başlarken pulları giderek kalınlaşıyordu, teni git gide metalik bir renge bürünüyordu.

Dumanlar dağılırken, beyaz bir giysinin içinde metalik tenli kaslı bir adam çekicini yere koydu. Çekic zemine deydiğinde metalik bir ses çıkarak küçük bir rüzgar yarattı. Uzun dalgalı turuncu saçı, sakalı ve etraftaki dumanı rüzgada savrulurken metalik rengi gözleri Dughia’nın üzerindeydi.

Elrohir şaşkınlıkla gelene bakarak. “Baba…” diye bildi.

Dughia hiçbir şey söylemeden, mükemmel bir hızla yeni gelene saldırdı. Kedfith, sol yanından gelen darbeyi fark etti parmaklarını birleştirmiş elini dümdüz uzatmıştı. Eğilerek Dughia’nın kolunun altına dirseğine vurarak darbenin yönünü saptırdı, sonra eğilme pozisyonundan hızla sıçrayıp dizini Dughia’nın çenesine yapıştırdı.

Dughia havada takla atarak yere düştü, Kedfith bırakmış olduğu büyük çekicini tek eliyle rahatça alıp havada çevirerek Dughia’nın tepesine doğru savurdu. Dughia son anda kendini kenara kaçsada, Çekicin darbesi etrafta büyük bir şiddetli deprem yarattı. Öyle büyük bir depremdiki Sthisdeki çoğu bina ve surların bir kısmı anında yıkıldı.

Dughia ellerini kaldırdı etraftan derin bir gayzerle çıkan sular hızla Kedfith’in üzerine doğru ilerledi. Kedfith, boştaki elini dümdüz bir biçimde bir bıçak gibi tutarak suyu ortadan kesti. Yoğun su kütleleri anında buharlaşarak yok oldu.
Kedfith soğuk taştan bir yüz ifadesiyle ilerlerken virden yerin altından çıkan zincirler onun bacaklarını hızla sararak.
Yere doğru çekti, BaşTanrının ayakbilekleri yere gömüldüğü anda Dughia gülerek saldırıya geçti.

Ama Kedfith’in kırmızı bir hara dönen sağ ayağı mükememl bir zamanlamayla zinciri parçalayarak Dughia’nın böğrüne hızlı bir biçimde savruldu. Kedfith’in kırmızı Dughiaya dönmüş nın kalın teninde coss diye bir ses çıkarak hükümsüzü öteye savurdu. Kedifth arkasını döndü.

Karşısında kararmış bir suratla zincirileri omzundan yükselen adamı görünce yüzündeki ifade hiç değişmeden. “Zacharias, her zamanki gibi sinsice saldırmayı iyi biliyorsun.”

“Buraya tek başına inmen bir hataydı Kedfith.” dedi Zacharias tedirgin görünüyordu. “Anlaşılan çakma oğlunun değerini senin için önemliymiş. Justisar’dan bile önemli ha”

Kedifth bir anda Zacharias’ın önünde belirirken, “Zamanım yok, Zacharias.” dedi sağ elini bir bıçak gibi tutmuş, hızla ilerlerken yavaş yavaş kızarmaya başladı. Zacharias ellerini bir anda kaldırdığında kocaman zincirden bir kalkan onu kuşattı.

Ama bu yeterli değildi, Kedfith’in eli zincir kalkanının bir kısmını eriterek delip geçip Zacharias’ın vücuduna sapladı. “ Elveda Zacharias.” dedi soğuk sesiyle.

O sırada Dughia kükreyek, etrafını su ile çevrelediği yumruğunu uçarak Kedfih’e doğru ilerledi, Kedfith darbeden kaçmak için elini Zacharias’ın vücudundan çekmek zorunda kalıp bir iki adım geriye doğru gitti.

“ Burada ne arıyorsun Zach,” dedi Dughia karnını tutan Zacharias’ın önüne geçerek, “Senin diğerlerini bulman gerekiyordu.”

“Falcon'u bizimkine bıraktım. Greece’i ise daha sonra halledebiliriz,” dedi Zacharias karnını iyice zincirlerle sararken Baştanrıyı göstererek “Onun gelmesi işleri oldukça değiştirdi.”

“Öteki oğluma da dokunabileceğinizi mi sanıyorsunuz?” dedi Kedfith öfkeyle kaşlarını çattı, heybetli heykel gibi kaskatı sakin ama bir o kadarda dehşetli öfkesinden iki hükümsüzde çekinip geriye doğru sıçradılar.

Yine de Kedfith, o meşhur adalete hüküm veren çekicini Zacharias’a savurmuştu. Ölülerin efendisi olarak da anılan hükümsüz, zincirlerinden destek alarak havaya doğru muazzam bir sıçrama yaptı. Kedfith’in çekicini savurduğu moloz yığını çekicin ivmesinin yarattığı sıcak eritici rüzgarıyla tamamen yok olarak toprağa dönüşüvermişti.

Zacharias, havaya sıçradığı için Kedfithin tepesindeydi ellerini kaldırdığınde dev gibi ok uçları, Baştanrının kafasının üzerine bir yağmur gibi indi. Daha metal yağmuru bitmeden, Dughia iki kolunuda geriye atıp Kedfithin üzerine doğru nerdeyse bir çay boyutunda ve yoğun basınçlı suyla fırladı.

Kedfith, demir yağmurunun arasından gelen tazikli suyu uzun çekicini hızla etrafından döndürerek yok ettikten sonra, düz sıcak bir bıçak gibi kullandığı, elini hızla Dughia’ya savurdu. Dughia buz kaplı sağ eliyle Kedfith’İn kolunu tuttuktan sonra, sol eliyle kaynar su ile kaplı diğer elini rakibine savurdu ama Kedfith hızlıydı, Dughia’nın bu saldırısını da onun bileğini yaklayarak durdurdu.

İki adam, biri tanrı biri hükümsüz bir an için birbirlerine kenetlenmiş bir şekilde öylece durdular. Bir an için ikisininde yüzü ifadesizken. Dughia’nın bakışları giderek öfkeye dönüştü ardından kafasını geriye atıp Kedfith’in suratına vurmadan önce haykırdı. “NEDENNNN??”

Kedfith bu darbeyi beklemesede kafasını biaz öne eğmişti, yine de Dughianın sert kafası onu geriye doğru sendeletti. O sırada, Zacharias’ın zincirlari hızla Kedfithe doğru ilerledi. Baş tanrı, çevik hareketlerle geriye doğru sıçrayarak, bu darbelerden kurtulduktan sonra, rakiplerine baktı daha doğrusu eski arkadaşlarına.

“Neden?” dedi Dughia öfkeliydi, gözleri doluydu. “ Biz eski arkadaştık Ked, örnek bir ırk bulalım diye Elrohir dediğin, İlkitil’i bulmak için Trollerin arasından beraber geçmedik mi? Bize Dranken’in ihanetinden kıtamızdan sürmemizden sonra, yardım edeceğini söylemedin mi? Birbirimize hep yardım etmedik mi Ked? Neden Ked? Neden?”

“Gereksiz konuşuyorsun Dughia.” dedi Zacharias, keskin bir sesle” Olan oldu nedeni bu yapılanı değiştirmez değiştirmeyecekte.”

“Size verdiğim sözleri ben tuttum ama siz tutmadınız, benim iyi niyetime karşın siz isyan çıkardınız, İblisleri yaratan Korlak’ın oyununa geldiniz.” dedi Kedfith soğuk bir sesle elini kaldırırp Çekicini eline çağırırken. “Ben düzenin yaratıcısıyım, bunu sağlamak uğruna ne gerekiyorsa yapacağım. Bu Justisarın bir kısmını tehlikeye atmak olsa bile, birilerinin yaşaması için birilerinin ölmesi gerekiyorsa düzen için bu fedakarlık yapılır.”

Dughia öfkeyle yutkunarak bir şeyler söyleyecekti ki .“Bu fedakarlık yapılacakta.” diye araya girdi bir ses, “Hepinizin bu fedakarlıkta payı olacak."

Kedfith, Dughia ve Zacharias konuşan sese doğru döndüler, karanlığın ve gölgenin içinde onlara doğru seslenen uzun sarı saçlı bir elf belirdi. Yüzünün yarısı karanlığa gömülsede. Görünen tek gözü gecenin içinde parıldıyordu. Yüzünde hiçbir duygu yoktu, yavaş adımlarla onlara doğru yürürken iki elinde de uzun kavisli kılıçlarını tutuyordu. “Uzun zaman oldu, çocuklar.” dedi soğuk bir ses.

Kedfith, elfe doğru bir göz attıktan sonra gözleri şaşkınlıkla açıldı, ama bir şey demeyerek eline çekicini çağırdı. Zarif bir bilek hareketiyle uzun çekicini bir tur döndüren baş tanrı ünvanına sahip olan Yüce Kedfith’ın dudakları gerilmiş, yumrukları sıkılmıştı.

Zacharias dağılmış siyah saçlarını yüzünden çekerken, onlara doğru seslenen elfe baktığında gülümsedi. Kanca gibi bir burnunun altından kıvrılan dudakları ve bunları yapılırken eğilen omurgası onu bir karga gibi gösteriyordu. Siyah gözleri, cam gibi parlayan bir karga…

Dughia’nın ise omuzları çöktü, bakışlarında yoğun bir pişmanlık ve acı gizliydi. Uzun boyuyla hepsinin tepesinde dikilen, nehirşarkısı tamamen boşvermişlik içerisindeydi. Üç adamda, onlara seslenen elfin içindeki gerçek kimliği bir bakışta anlamışlardı.

Çünkü onlar Hiandar Konseyinin başının, o kalın bir o kadarda müşfik sesini hiç unutmamışlardı. Gözlerindeki derin acı ve bilinmeyenin şoku onların tüm benliğini sarmıştı. Karşılarında elf suretinde onlara doğru ilerleyen bu adamı hep beraber ölüme mahkum etmişlerdi. Şimdi ne kadar inanamasalarda ne kadar şaşkında olsalar onlara çocuklar diyen o sesi asla unutmazlardı. Onlara bu şekilde ancak bir kişi seslenebilirdi. Hiandarların Büyük Üstadı Valerion Ryan…

“Üstad Valerion…” dedi Kedfith sadece, buz gibi bakışlarını, uzun sarı saçlaryla yüzünün yarısını kapatmış elfe doğru dikerek. “ Her şey şimdi açıklığa kavuşuyor.”

“Başyargıç Kedfith.” dedi Evanirin ağzından Üstad Valerion. “ Hep zekiydin, hep liderlik ruhuna sahiptin ama hep çabuk hüküm verdin, hiç üzerinde düşünmedin. Adalete kör bir biçimde bağlandın ve adaletsizliğe olan öfken seni tüketti. Oysa adaletin, ortak bir değer olmadığını koşullara göre değişebileceğini hep göz ardı ettin. Birilerinin ölmeli ki diğerleri yaşasın Kedfith bu sözü sana ben söylemiştim.”

“Üstad Valerion.” dedi Zacharias araya girerek. “ Demek sonunda kendini kısmen de olsa gösteriyorsun, Her zamanki gibi mükemmel piyonlar, ölmek üzere olan zeki adamlar yetiştirmişsin. Yine de oradan nasıl kaçabildiğin anlamakta zorluk çekiyorum. En nihayetinde bizim karşımıza kendi bedeninle çıkamadığına göre fazla güçlenmemişsin demek ki ?”

“Yanılıyorsun, Başgardiyan Zacharias.” dedi Büyük Üstad, “ Sen daima kendi gücünü üstte tutup diğerlerini önemsemedin. Oysa asıl güç senin gücünü yayabilecek kişileri ortaya çıkarmaktır, onları kendinden küçük görmemektir. Karşına bir bedenle çıkmadığım hususuna gelince; ben Zihnin hükümdarıyım unuttun mu Vasgondaglı Zacharias? Bu yüzden benim için mesafeler önemli değil aramızda yüzbinlerce çark mesefa varken burada seninle konuşabilmemi sağlıyor bu.”

“ Amacın ne Üstad Valerion.” dedi Kedfith “Bir İntikam uğruna bütün düzen bozmak Justisar’daki yaşamı silmek mi? Bu yüzden mi bunları kafeslerinden sen çıkardın?”

Zacharias ve Dughia şok içinde, Kedfithe baktılar ama tutuncu saçları rüzgarda uçuşan baştanrı kıpırtısız bir biçimde Evanir suretindeki Büyük Üstada bakıyordu. Büyük Üstad sol elindeki kılıcını hafifçe sallayarak etrafı gösterdi. Stihis şehri, saraydan itibaren başlayarak büyük oranda yıkılmış nerdeyse harabeye dönmüştü. Etraftan çığlıklar bir ağıt gibi yükselip alçalırken, kocaman şehrin bir çok yerinden dumanlar yükseliyordu.

“Şu an kaç kişi öldü sence Yüce Kedfith?” dedi Büyük Üstad, kılcını yıkılmış evlere viran olmuş sokaklara doğru salayarak. “ Ben sana söyleyeyim, bilirsin ki yok olan zihinlerin sayısını hissedebiliyorum. Yüz otuz üç bin kişi civarında, peki neden öldü bu kadar insan, şu adam için değil mi?” dedi Dirsekleri üzerinde doğrulup onları dinleyen Elrohir’i göstererek. “Peki kim bu adam onu da söylememe gerek var mı Başyargıç? Senin ellerinle üzerinde deney yapıp bugünkü oluşan ırkına şekil verdiğin, Irkına ilk ırk manasına gelen İLKİTİL dediğin Gece elflerinin ilk üyesini korumaktı amacın değil mi?”

“Evet, onu korumak için çünkü o – “

“Çünkü o ölen yüz otuz üç bin kişiden daha önemli öyle değil mi? Çünkü yüz otuz üç bin kişi bir o etmez değil mi? Onun yaşaması için birilerinin ölmesi o kadarda önemli değil. Çünkü Birileri ölmeli ki diğerleri yaşasın değil mi?”
Kedfith öfkeyle yüzünü buruştursa da “ Haklısın.” dedi sadece.

“O yüzden gerçeğe ulaşmak için sahte düzeni bozmam milyonlarca kişinin öleceği bir savaşı başlatmam da doğru, Çünkü Fozkitiliarda İLKİTİL diye bir ırk varsa o biz Hiandardık, Siz onların hepsini türdeşlerimizin hepsini yok etmeden önce. Şimdi kimse Gerçek Yaratıcının V.R’nin adını sanını bilmiyor, eski gerçek dini unutan, saçma ritüellerle kendinize taptırdığınız saçma bir düzeni milyonlarca ırk ölse bile değiştireceğim. Seninde kabul ettiğin gibi bazı şeyler vardır ki her şey den daha değerlidir, Bu da onlardan biri.”

“Bizi mühürümüzden sen mi çıkardın?” dedi Dughia hala Kedfith’in sözlerinin tesiri üzerinden geçmemişti. “Robin Harwart adında bir büyücü bizi çıkardığını gözlerimle gördüm.”

“Hiçbir an için bu arzda gördüğün şeyler göründüğü gibi değildir.” dedi Büyük Üstad bu soruya cevaben. “Suret değiştirmek bizim için zor bir husus değil ki Urier bunu hakkıyla başardı bu önlem daha çok sizin için değil –“

“Bizim içindi.” dedi Kedfith, “Gerçeğin ne olduğunu bilmediğimiz için ortaya çıkmaz zorunda kalacağımızı biliyordun. Hükümsüzleri, bizi ortaya çıkarmak için kullandığın içimizden birini bir kez ortaya çıkardığın anda – “

“Diğerlerinin nerede bulabileceğimi öğrenmiş olacaktım, evet.” dedi Büyük Üstad, “Ortaya çıktığın an oluşan büyüsel doku, diğerler tanrı dediklerinin de hangi yan portal bölgesinde gizlendiğini ortaya çıkaracaktı. Tabi sizin mühürlerinizi
kırıp ortaya salmamın nedeni tek bu değil. O kanlı günde tanrı olmak hevesiyle Hiandarların soyunu tüketenler arasında siz de vardınız. Kendi halkınıza kılıçlarını çektiniz büyülerinizi savurdunuz, V.R. ‘nin iradesi bunu affetmeyecektir.”

“ Bir savaş ilan ediyorsun. Justisar'ı yıkacak bir savaş diyorsun.” Dedi Kedfith yüzünde derin bir ifadesizlikle, “Bu kadar güçsüzken, ve biz senden haberdarkan kazanabileceğini umuyor musun? “

“Bir zamanlar, basit sade bir ölümlüden korkup, onun bilekliğini yok etmek için bir krallığı yeryüzünden silmediniz mi?” dedi Büyük Üstad, başını önün eğdi uzun sarı saçlar yüzünün iki yanında düşerken sesi hüzünlenmişti. “ Basit bir kralıns size kolayca nasıl meydan okuduğunu zannediyorsunuz? O zamanlar bu işin arkasında basit bir kralın büyücüleri olduğunu mu düşündünüz? Yazık, Bilesiniz diye söylüyorum; Asukanın yıkımı sizin tepkilerinizi ölçmek için yapılmış bir tatbikattı sadece.”

Kedfith’in gözleri şaşkınlıkla açıldı yüzü öfkeden, korkunç bir şekle büründü. “ Sen! Demek o melun bilekliğin arkasında da sen vardın.”

“Ben bekledim Kedfith.” dedi Büyük Üstad ama diğerlerine de bakıyordu. “Yıllarca, asırlaca, çağlarca bekledim o ölüm çukurunda en nihayetinde zorda olsa kaçabildim. Yeniden kurduğunuz bu dünyada yaşayarak, gezerek ince ince bu dünyada bazı şeyler dönerken gücümü ona göre hesapladım ona göre plan yaptım. Şimdi ise kendimi açıklamanın zamanı geldi, artık binlerce yıldır hissetmediğiniz korku sizi kuşatacak. Gerçeğe şirk koşmanın bedelini hepiniz öğreneceksiniz.”

O sırada moloz yığınının tepesinden üç kişi kayarak, yerde yatan Elrohir’in yanına doğru indi. Diğerleri şaşkınlık içerisinde bakarken Kedfith kendinden emin bir sesle “Zamanında gelebildiniz, Elrohir’i buradan uzaklaştırın çabuk olun.”

Hızla kayıp Elrohir’İn koltuk altlarını tutan Wallace Greece ters bir şekilde Nickoy Waldemer’e baktı. Ozan’ın kahverengi şapkası bir kenara uçmuştu saçları dağınıktı ve hayranlıkla, karısındaki sahneye bakıyordu. “Bu inanılmaz, bu sahne Justisar tarihinde henüz kaydedilmemiştir.” diye mırıldandı.

“Çabuk olun” dedi Elrohir’İn nabzını kontrol eden Alernan Torano “Çok fazla kan kaybetmiş.

“Ölülerin Bekçisini kendi görevlendirdiğin seçilmişini buraya çağırarak ahmaklık ettin.” dedi Büyük Üstad, “Hükümsüzlere onu öldürmeleri için bir fırsat vermiş oldun böylelikle.”

“Bu doğru.” dedi Zacharias gülerek hızlı bir biçimde zincirlerini yeni gelen üçlüye doğru savurdu, ama bir çekiç darbesi zincirleri buhara dönüştürdü.

“Benim burada olduğumu unutmayın.” dedi Kedfith, saydamsı gözleri kısılmıştı ve yeni gelen üçlünün önüne geçmişti. “Dughia ile Zacharias’ı sabit kaldığım sürece tutabilirim. Bu savaş hala biz tanrılar karışmadan sona erebilir. Bunu ancak siz sağlayabilirsiniz.”

“Çoktan karıştınız bile.” dedi Büyük Üstad, “Bunun geri dönüşü yok.”

“Siz gidin.” dedi Kedfith sert bir sesle “Zamanım dolmak üzere bu zaman zarfında Elrohir’i uzaklaştırın.”

“Zaman…” dedi Büyük Üstad sonra kaşları çatıldı. “Demek öyle zekice Kedfith hemde çok…”

Greece, kafasını sallarken karşısındaki hükümsüze ve Evanir suretindeki büyük Üstada baktı, Konuşmaları hiçbir şekilde değişmemişti. Tanrısınınada eskisi kadar inanmasa da ona hak veriyordu, Elrohir henüz ölmemeliydi. İlkdoğanı Nickoy ile birlikte taşırken yarım saatte her şeyin bu denli karıştığını aklı hayali almıyordu.


YARIM SAAT ÖNCE

Greece, patlamaları hissettiğinde Elrohir’in savaşa katıldığını anlamıştı ama yapacak önemli bir şeyi vardı insanlar kaçışırken yere düşen Walger’ı kalabalıktan uzağa götürmesi gerekiyordu. Greece kalabalığı hızla yararak. Ovidia’nın yanına geldi, beyaz saçlı kızın yüzündeki alamaklı ifade durumun ciddi olduğunu gösteriyordu.

Walger’ın yüzü bembeyaz kesilmiş bir vaziyetteydi. Greece hızla çocuğu kucağına alıp, ara insanlara omuz atarak kalabalığı yardı bir ara sokağa kendini zor atabilidi. Ovidia arkasında belirirken, Walger’ın sırtındaki ince çiziği fark eden Greece tek kelime söyledi.

“Zehir.”


Devam edecek.....
ÖLÜLERİN BEKÇİSİ 3. SEZONU OLAN KURDUN SAVAŞI BAŞLIYOR
GÜNCEL 10. BÖLÜM ÇIKTI [/i][/size] OKUMAK İSTEYENLER BURADAN[/size]

YENİ BAŞLAYANLAR! ÖYKÜNÜN İLK SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ ÖZGÜR BİR ADAM BAŞLIĞINA

İKİNCİ SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ KURDUN DOĞUMUNA BAKABİLİRSİNİZ.
Kullanıcı avatarı
Dr.M
Kalemşor
Kalemşor
Mesajlar: 2524
Kayıt: 22 Kas 2011 21:26
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas, Gamaran, Hollyland,Liar Game,Bakuman, One Punch Man, Berserk, Toriko, Tower of God, City of the Darkness, Noblesse,
Favori Anime: Naruto, Bleach,Death Note, Hellsing, Samurai X, Hunter X Hunter, FullMetal Alchemist Brotherhood
Konum: Zonguldak

Özel 21. Bölüm Savaş İlanı 2. Kısım

YARIM SAAT ÖNCE……….

Greece, patlamaları hissettiğinde Elrohir’in savaşa katıldığını anlamıştı ama yapacak önemli bir şeyi vardı insanlar kaçışırken yere düşen Walger’ı kalabalıktan uzağa götürmesi gerekiyordu. Greece kalabalığı hızla yararak. Ovidia’nın yanına geldi, beyaz saçlı kızın yüzündeki alamaklı ifade durumun ciddi olduğunu gösteriyordu.

Walger’ın yüzü bembeyaz kesilmiş bir vaziyetteydi. Greece hızla çocuğu kucağına alıp, ara insanlara omuz atarak kalabalığı yardı bir ara sokağa kendini zor atabilidi. Ovidia arkasında belirirken, Walger’ın sırtındaki ince çiziği fark eden Greece tek kelime söyledi.

“Zehir.”

“Kim yapmış olabilir ki bunu ?” dedi Ovidia şaşkınlık içerisinde.

“Muhtemelen Oscorp Harlin’dir o böyle çizik atmayı pek sever.” Dedi tepelerinden bir ses, ay ışığı arkasından vurup yüzünü kapatsada kahverengi şapkasını tek eliyle büyülü rüzgarlar esen bu havada tutmaya çalışan adam Nickoy Waldemer’den başkası değildi.

“Falcon sonunda beni keşfetti demek.” dedi Greece ayağa kalkarak bir an elinde kemik saplı hançeri belirmişti. “Uşağını gönderdiğine şaşırmadım.”

“Ben Falcon’un uşağı değilim, ben tarihçiyim ve gerçeği arıyorum.” Dedi Nickoy hızlı bir biçimde yere inerken.

“Geçmişte ne olduğunu bilekliğin akıbetinin ne olduğunu bildikten sonra Falcon ile çalışmam artık imkansız.”

“Gerçek mi?” dedi Greece kaşlarını çatarken “Bileklik yok edilmedi mi?”

“Hayır, Urier’n ve kısmen V.R.’nin olayların arkasında olduğunu öğrendim.” dedi Nickoy, ciddi bir tavırla “ Yapılacak olan büyük bir yıkım olduğunu görüyorum bir de bazı eksik parçalar. Urier seni baygınken şehirden uzağa götürdüğünü biliyorum. Urier ile en son ne konuştun Greece?”

Greece’in yüzü karardı ama ciddi ifadesini bozmadan. “Gözüm üzerinde ozan, seninle daha sonra uzun uzun konuşacağız ancak, öncelikle çocuğa bak zehri etkisiz hale getirebilir misin?”
Nickoy, Walger’ın üzerine eğildi. İnce çiziğe şöyle bir göz attı, parmağını çiziğin üzerinde gezdirirken kaşları çatıldı.

“Felç edici bir zehir, ateşi yok ama ilerleyen zamanlarda çıkacaktır. Yavaş tesir eden bir zehir, anlaşılan Oscorp seninle konuşmak istiyor.”

“Onunla konuşacağım.” Dedi Greece korkunç bir sesle,

“Bu onu öldürür.” dedi Nickoy ellerini kenara açarak. “Bazen konuşmayı da öğrenmelisin Ölülerin Bekçisi.”

Greece tam cevap verecekti ki, iki bina ötesinde kocaman bir patlama yükseldi. Patlamanın içinden fırlayan bir adam son sürat yanlarına düştü. Greece kaşlarını çatmış patlamaya bakarken, Ovidia ince bir çığlık attı. Nickoy kızın omzunu tuttu. Greece tam Walger’a doğru dönmüştü ki, öldü zannettikleri adam kıvranarak dirsekleri üzerinde doğruldu. Vücudunda ufak kesikler vardı ama çok yaralanmış gözükmüyordu. Beyaz saçlarını yüzünü yol yol bölsede yüzünde derin bir yorgunluk okunuyordu. Gözlerinin önündeki gözlük parçalara ayrılmış olsada Nickoy onu çenesindeki yara izinden tanıdı.

Bu adam Alernan Torano idi.

Greece hançerini çıkarıp adamın gırtlağını kesmek için adamın kafasını tuttuğunda, Nickoy elini Greecein omzuna koydu. “Öldürme bu adam işimize oldukça yarayabilir. Her tarafın yıkıldığı buradan kaçmak istiyorsak, ona ihtiyacımız olabilir hem o çocuğu da iyileştirecek güce sahip olabilir.”

“Çok ihtimallere bağlı konuşuyorsun Ozan.” dedi Greece yine de büyücüyü bıraktı, Torano ise güçsüz bir halde tepesinde dikilen iki adama doğru baktı, konuşacak hali yoktu bakışlarında derin bir bilinçsizlik akıyordu.

Nickoy, Wartline büyücüsünü bir duvar dibine yatırdıktan sonra pelerininden mavimse bir sıvı çıkardı. “Sadece aşırı büyü kullanmaktan yorgun düşmüş, elimdeki bu iksir onu birkaç saat boyunca ayakta tutacaktır.” dedi ve büyücünün çenesini kaldırıp sıvıyı ona içirtirken. “Beni düşündürten onun gibi bir adamın burada ne arıyor olması.”

“Umrumda değil.” dedi Greece hançerini elinde bir tur çevirirken. “Umarım dediğin gibi Walger’ı iyileştirebilir Ozan. Yoksa o da sende ölmüş olursunuz.”

Nickoy gülümseyerek Ölülerin Bekçisine baktığında. Torano onu yakasından tutup kendine doğru çekti. “Sen kimsin?”

“Senin hayatını kurtaran biri” dedi Greece tepeden ikisine doğru baktı, hançerini ne olur ne olmaz diye kaldırmıştı.
Torano onlara şöyle bir baktıktan, yerde yatan Walger ile yanındaki Ovidia’yı görünce sonra ayağa kalktı. “Kim olduğunuzu bilmiyorum ama Justisarda görmediğimiz bir tehlike içindeyiz yanımdakini güçsüzlüğümden dolayı koruyamadım, fakat sizi koruyacağımdan emin olabilirsiniz.”

Greece ona küçümsemeyle baktı, tam Nickoy onlara bir şey söyleyecekti ki. Teperlerinde yarısı yılan yarısı insana benzer bir yaratık belirdi. Sürüngenlere özgü gözünü şöyle bir kıstıktan sonra hızla büyücüye doğru saldırdı. Bacakları olmağı için kendini nerdeyse sürtünmesiz bir şekilde hızla itiyordu. Bu ani saldırı karşısında konuşmaya dalan büyücü nerdeyse av oluyordu ki Greece’in hançeri yaratığı ikiye böldü.

Greece can çekişen yaratığa bakarken “Benim korunmaya ihtiyacım yok.” dedi sertçe, Torano buz gibi gözleriyle Greece’e doğru bakarken. Araya Nickoy girdi.

“Ama onların var.” dedi çocukları gösterip ardından sinsi bir gülümsemeyle ekledi. “Alernan Torano.”

“Beni tanıyorsun.” dedi Torano, Nickoy ve Greece’in yanından geçerken. “Ama bu sonra konuşacağımız konular öncelikle çocukları güvene almalıyız.”

Büyücü çocuklara doğru elini kaldırırken, Greece büyücünün arkasından hafifçe hırladı. Bu arada Nickoy yerde ölen yaratığı incelemek için eğilmişti. “Umarım işini doğru yapıyorsundur Büyücü.” dedi Greece Torano’nun çocukların etrafını saran şimşekten bir kalkan yaratmasını izlerken.

“Çocuk iyi mi?” diye sordu Torano, sadece Şimşek kalkanının içine rahatça girmiş Walger’ın üzerine doğru eğilmişti. Walger gözleri yarı açık olsada hafifçe titriyordu. Büyücü elini çocuğun alnına koyduğunda Walger sertçe titremeye başladı. Ölülerin Bekçisi, sertçe arkasını döndü yumruklarını sıkmıştı, bu durum Nickoy Waldemer’in gözünden kaçmamıştı.

O sırada yeryüzü büyük bir depremle saldırdı. Etrafındaki binalar bir toz parçasıymış gibi savrulurken Greece ile Nickoy etraflarında şimşekten bir kalkan belirmiş olduğunu fark ettiler. Torano son anda onları bir kalkan içine almaya başlamıştı. Normalde Greece bu duruma sinirlenirdi ama gözlerinde şaşkınlık hafiften de korku belirmişti. Aynı yüz ifadesini Torano ‘da da gören Ölülerin Bekçisi, büyücünün sıyrılmış kollarında mavi rünleri görünce hiç şaşırmadı.
Torano da kendisi gibi bir tanrı seçilmişiydi ve onlardan birinin Justisara indiğini anında fark etmişti. Üstelik bu kişi onun Tanrısı Kedfith’di.

********

Aynı zamanlarda, Koruma büyüsü ile çevrelenmiş balkonda; Evanir, kadim tanrı Kedfith’in gelişini izliyordu. Sarı saçları rüzgarda dalgalanırken, yüzünün cürümüş kızıl bir gözle çevrelenmiş sol kısmı da açığa çıkıyordu. Sağ tarafının güzelliği soğukluğunun yanında sol tarafı öfkeyle kaynıyordu. Duduğının çevresindeki deri döküldüğü için sol tarafında geniş bir sırıtma sağ tarafındaki sımsıkı kapalı dudaklara hiç uymuyordu. Hem kırmızı hemde mavi gözleri Kedfith’e kilitlendi. Kendini Tanrı ilen eden turuncu saçlı adama baktı. Jartiarın ışığı üzerinde parlarken metalik teni ve silahı ile kusursuz görünüyordu nerdeyse bir tanrı gibi ulaşılamaz, gücü sınırsız, saygı duyulacak biri…

Saçlarını düzelterek sol tarafını kapattı. Evet, Kedfith nerdeyse bir tanrı gibiydi yine de nerdeyse tanrı gibi olması onu tanrı yapmazdı ve tanrı vasfına sahip olmayan herkes öldürülebilirdi. Harekete geçmek için hazırlandığında zihninin içerisinde bir ses yankılandı.

“Dur Evanir!”

“Üstad Ryan, bunu yapmanızdan hoşlanmadığımı size pek çok defa söylemiştim.”

Evanir’in zihninde kısa bir sessizlik oldu. “Kendine çok güveniyorsun, Ruhani boyutan sıyrılıp bedeni ile buraya gelen Kedfith’i yenemezsin. Neye sahip olursan ol, ama büyük aktörlerin burada olması benimde ortaya çıkmamı gerektiriyor. O yüzden zihin kontrolünü almam gerekiyor Evanir.”

“İki bin beş yüz çark öteden benim zihin ve beden kontrolümü almak sizi yoracaktır. Onlara gösteri yapmak uğruna bir yüzyıl daha ruhunuzu, saklı alemlerde arayamam.”

“Buna gerek olmayacak, zihnini sesini kontrol altına alacağım, bedeni ni sen kontrol edeceksin zihnini paylaşacağız. Buna ihtiyacım olacak Evanir, onları bir kere senin gözünden de olsa görmeli yüzlerindeki ifadeyi hissedebilmeliyim.”

“Bu riskli olacak ama öyle diyorsanız, size yardımcı olacağım.”

Evanir, zihninin belli kısımlarını boş bırakarak Büyük Üstad’a yer hazırladı, baş hariç vücudunu kendi kontrol ediyordu, ikisinin ortak kullandığı tek şey gözleriydi. Evanir zihnini sabit tutup odaklandı, eğer savaşacaklarsa en ufak bir tereddüt onun sonu olabilirdi. Zihninde Üstad’ın sabırsızlığını hissedince hızlı adımlarla kendilerine tanrı diyen hiandarlara doğru ilerledi.

“Nereye gidiyor bu?” dedi Simarios Snaga Evanir’in kendinden emin adımlarla dövüşen hükümsüzler ve Kedfith’e doğru gittiğini görünce.

Kheldar bir şey demedi, uzun saçları, rüzgarın etkisiyle geriye doğru savrulurken, gözleri Evanirde elleri ise kılıçlarının kabzasındaydı. Simarios Snaga sakalını çekiştirirken yere tükürdü, etrafa şok ve çaresizlikle bakan Astgar’ın belki de son Kralına baktı. Scart Corpean elleri arkadan bağlanmış ve diz çökmüş bir şekilde üzerinde sadece geceleri giydiği tunik varken son derece sakil duruyordu. Fakat Snaga adamın gözlerine baktığında orada derin bir şekilde kaynağan öfkeyi gördü ülkesini yitiren adamın çaresiz derin bir öfkesi.

İhtiyar Nifak Tohumu bu bakışı çok görmüştü, zamanında o kadar çok ülke yıkılmıştı ki sayısını hatırlamıyordu bile. Gözleri Bir an için savaşan Kedfith ve hükümsüzlere, doğru kaydı bir ülke isterse en eski ülkelerden biri olsun yıkılması önemsizdi ama Justisar’ın tamamının yıkılacak olması o bambaşka bir şeydi sağ elini kaldırdı üzerindeki kanla oyulmuş e rününe baktı. Kalın siyah kaşları iyice çatıldı.

O sırada arkasında bir gürültü duydu, hızlı kara bir şekil, Kheldar’a doğru saldırdı. Kheldar üzerine gelen kılıçtan sıyrılıp kendi etrafında dönerek kılıcını çekti rakibi ise iki adım geriye çekildi. Siyahlar içindeki adamın saçı kısa kesilmişti kıyafetinin üzerinde birçok kesik ve çizik vardı daha deminki yıkımdan güç bela kurtulmuşa benziyordu. Gözleri Scart Corpean ile keşişti, ama Scart Corpean hiçbir şeyin farkında değil gibiydi. Kheldar ise ciddi yüz ifadesinde bir şaşkınlıkla rakibine bakıyordu.

“Oscorp Harlin, yaşlanmışsın.” dedi Kheldar “O darbeyi hiç beklemiyordum, biraz daha hızlı olsaydın şu an beni öldürmüştün.”

Oscorp Harlin nefes nefeseydi ama gülümsüyordu. “ Ben yaşlandım sen de öyle ama senin yaşlılığın kalan zekanıda öldürmüş Prens Kheldar. Ben seni çoktan öldürdüm.”

Kheldar şaşkınlıkla elini sırtına götürdü, orada ince bir çizik olduğunu fark ettikten sonra öfkeyle kaşlarını çattıktan sonra hızla bir şişe çıkarıp onu içeçcekken Oscorp Harlin saldırdı. Kheldar, bir eliyle havadaki cam şişeyi tuttuktan sonra kılıcıyla Kiralık katilin darbesini durdu. Bir bilek hareketiyle kol yenindeki mekanizmalı hançerini Harlin’e fırlattı.
Harlin bu hareketi bekliyordu ama yaralarından dolayı yavaştı ve hançer kiralık katilin sol omzunun hemen altına isabet etti, bir iki adım geriye sendeleyen Harlin’e son vuruşu yapmak için Kheldar hızla adamın üzerine zıpladıysa da Harlin bu darbeyi son gücüyle durdurdu. Bir an iki adam birbirlerine baktıktan sonra, kheldar’ın takati kesilip dizlerinin üzerine çöktükten sonra olduğu yerde devrildi.

Harlin güç bela kendini toparladıktan sonra, Simarios Snaga’ya doğru baktı. Gözleri kısılmıştı, gözüyle kralını süzdükten sonra kılıcını kaldırdı.

“Hayır, buna gerek yok.” Dedi Simarios Snaga dişlerini sıkarak sanki acı içerisinde konuşuyor gibiydi, “Ben o aptalların safında değilim Kralların Katili. Buna neden olan şey bu.” dedi elini kaldırarak Oscorp Harlin Kan anlaşmasının simgesini görünce duraksadı, kılıcını indirdi.

“Ne istiyorsun?” dedi Harlin yüzü acıyla iyice çarpılmıştı, güç bela kralına doğru ilerledi. Scart Corpean şu ana kadar sessizdi gözleriyle yaşlı büyücüyü süzüyordu.

Simarios Snaga yüzünde acı bir gülümsemeyle yavaş yavaş kararmakta olan elini Harlin’e doğru uzattı “İstediğim şey Özgürlük.”

********


“Bizi çağırıyor.” dedi Greece yüzünde hoşnutsuz bir ifade vardı, “Elrohir’in yaşam ışığının solduğunu hissediyorum. Belki de onu kurtarmalıyız.”

“Gerçekleri ondan öğrenmek ilginç olurdu.” dedi Nickoy gülümseyerek, sonra arkasındaki Walger ve Ovidia’yı göstererek

“ Fakat çocuklara kim bakacak, bariyerler dayanabilir mi?”

“Emin değilim.” Dedi Torano ciddi bir ifadeyle

“Çocuklara biz bakabiliriz.”dedi o sırada yıkıntıların tepesinden bir ses, üç adamda o sese doğru döndüğünde yıkıntıların arasından kendilerini koruyabilmiş üç kişi gördüler. En önde duran, güzelliği dillere destan olmuş, sarı saçları mavi gözleri ve beyaz teniyle buz prensesi lakabını almış olan Gloria Nameria idi. Onlara seslenen de oydu arkasında uzun boylu iki suliet göze çarpıyordu.

“Sizden yardım istediğimi sanıyordum usta?” dedi Greece’e doğru, gülümsemesi içtendi ama mavi gözlerinde bir hayal kırıklığı vardı. “Bu sefer ben size yardım etmeye geldim.”

Greece omuz silktikten sonra Torano’ya döndü. “Bunları öldürüp gidersek zamanında yetişebilirmiyiz?”

“Muhtemelen yetişiriz.” dedi Torano sukunetle.

“Hey hey, saçmalamayın.” dedi Nickoy ellerini kaldırarak. “Bu kişiler güvenilirdir, Gloria uzun zamandır Sthis’ten kaçmak istiyordu en azından bu konuda ona yardımcı olabiliriz.”

“Gereksiz işlerle uğraştırıyorsun bizi Nickoy.” Dedi Greece sert bir sesle.

“O Sendarın son hanımıdır, sendar kanındaki güç bizim işimize oldukça yarayabilir.” Dedi Nickoy “ve onun yanımızda olması bize bazı kapıları ardına kadar açacaktır ve yanındakiler de…Oh hayır olamaz.”

Yıkıntının gölgesinden çıkan mavi gözlü kumral saçlı on dokuz yaşındaymış gibi görünen bir oğlan çocuğu yanında uzun boylu sert yüzlü muhafızıyla öne ilerledi. “ Dayı, beni görünce neden şaşırdın ki?”

“Helm!!!” dedi Nickoy elini yüzüne götürdü. “Gloria!! Onun burada ne işi var?”

“Dayı, halamın bir suçu yok. Onu ben –“

“Kesin artık.” dedi Greece, öfkeden patlayacakmış gibi görünüyordu. “Burada bekleyeceklerse beklesinler. Sen geliyor musun?”

“Tamam.” dedi Nickoy tam gitmeye hazırlanırken kahverengi şapkasını Helm’e fırlattı. “Bu sana emanet şimdilik.” dedi ve gülümseyerek hızla önden koşmuş olan Greece ve Torano’nun ardından gitti.

…ŞİMDİ…

“Nasıl durumda?” dedi Greece bir yandan Elrohir’i Nickoy ile birlikte taşıyor bir yandanda Elrohire göz atan Torano’ya bakıyordu.

“Çok kan kaybetmiş.” dedi Torano, ciddi bir yüzle. “ Muhtemelen çok yaşamaz.”

“Bu şehirde kalırsak hiçbirimiz yaşamayacağız.” dedi Nickoy arkalarından yükselen patlamaya doğru bakarken.

“Uzaklaşabilme şansımız var.” dedi Torano “Belli bir bariyer kurup yüksek ölçekli bir yer değiştirme yapabilirim ama bunun için büyü güçleri uygun bir büyücü daha bulmamız gerekecek.”

“Gloria bunu yapabilir belki.” Dedi Nickoy omuz silkerek en azından böyle olmasını umuyordu…

Devam edecek....
ÖLÜLERİN BEKÇİSİ 3. SEZONU OLAN KURDUN SAVAŞI BAŞLIYOR
GÜNCEL 10. BÖLÜM ÇIKTI [/i][/size] OKUMAK İSTEYENLER BURADAN[/size]

YENİ BAŞLAYANLAR! ÖYKÜNÜN İLK SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ ÖZGÜR BİR ADAM BAŞLIĞINA

İKİNCİ SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ KURDUN DOĞUMUNA BAKABİLİRSİNİZ.
Kullanıcı avatarı
Dr.M
Kalemşor
Kalemşor
Mesajlar: 2524
Kayıt: 22 Kas 2011 21:26
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas, Gamaran, Hollyland,Liar Game,Bakuman, One Punch Man, Berserk, Toriko, Tower of God, City of the Darkness, Noblesse,
Favori Anime: Naruto, Bleach,Death Note, Hellsing, Samurai X, Hunter X Hunter, FullMetal Alchemist Brotherhood
Konum: Zonguldak

ÖZEL 21. BÖLÜM SAVAŞ İLANI 3. KISIM

“Beni geçemeyeceksiniz.” dedi Kedfith, dimdik ve sert bir şekilde. Bir eline aldığı uzun savaş çekicini zemine dayamış bir şekilde dururken öteki eli çekicindeydi. “Gitmekte serbestsiniz, öğreneceklerinizi öğrendiniz. Bizim yetiştirdiğimiz seçilmişlerimize dokunmanıza izin vermeyeceğiz.”

“Seçilmiş mi?” dedi Büyük Üstad, diğerleri için basit görünümlü elfin içinden onun sesini duyunca hem Dughia hem Zacharias hem de Kedfith ister istemez etkileniyorlardı. “ Peygamberler, İlkdoğanlar veya daha sonra kendi güçlerinizden bir kısmını aktardığınız kurban olarak seçtiğiniz insanlar. Bu sıfatlar onları tanımlamıyor Başyargıç, onlar sizin denekleriniz, onlar sizin şişkin egolarınızın yansımaı. Aynı senin şu baştanrı sıfatın gibi.”

“Üstad Valerion,” dedi Kedfith çenesini yukarıya doğru kaldırırken, “ Bizim bu kitil görüşümüzü ortaya atan birisi de sen değil miydin? Fozkitilar’ın bölünmesini yenı ırkların ehilleştirilmesi siz, Rahipler Kurulunun fikirlerinden çıktı. Sizin oluşumunuz kendi gücünüzü yansıtmadığı için bu büyük değişime gizli kumpaslar kurarak isyan ettiniz ama yine de sana yapılanların adalet önünde doğru olduğunu düşünmedim.”

“Yine de yaptın Kedfith.” dedi Büyük Üstad, “ Ve bir Yargıç olarak gerçeği saptırman ne kadar acı, ben kendimi Tanrı olarak görecek halkımı katledecek birimiydim, Hayır O ben değildim.” Dedi ve bir an için gözden kayboldu. Kedfith’in arkasında belirdi kaldırdığı kılıcı simsiyah kesilmişti. “Bunu yapan sizdiniz.”

Kedfith hızlı bir hareketle kılıcı cekiciyle blokladı. “Bana bu zayıf bir bedende mi meydan okuyacaksın dedi boşta kalan elini kaldırdı elini yine bir bıçak gibi tutup kenarlarının sıcaklığını arttırdı. Hızla Büyük Üstad’a savurdu.

Ama o sırada bir zincir, darbe vuracağı kola doğru hızla dolandı. Kedfith arkasına doğru döndüğünde Zacharias’ın gülümseterek zinciri tuttuğunu gördü. Öte yandan Dughia ayaklarının altında kabaran bir dalgayla Baştanrının üzerine geliyordu. Dalga, Kedfith’İn üzerine gelirken belli parçalara ayrılarak havada sudan bir mızraklara dönüştü.

Dalgalar Kedfith ve Büyük Üstadın üzerine gelirken, büyük Üstad yerdeki gölgelere karıştı. Kedfith ise sabit dururken metalik vücudu nerdeyse saçlarının rengini alırken öylece bekledi. Dalgalar büyük bir gürültüyle Kedfith’e vurdukları anda buharlaştılar, dalgaların ardından gelen Dughia elinde beliren su mızrağını Kedfithe saplamak aracılığyla savurdu.
Kedfith yana doğru kaçtığında mızrağın delici ucu, Baştanrının turuncu saçlarından bir tutan alıp götürdü. Kedfith bir elindeki çekici Nehirşarkısı lakaplı hükümsüze savurdu. Dughia darbeden kaçabildi, ancak çekiç yere vurduğunda Kedfith’e doğru koşmakta olan Zacharias ve Dughia ani patlama gücüyle uzaklara savruldular.

Ama gölgelerin içinden fırlayan Büyük üstad, Evanir’in bedeniyle havaya sıçradı kılıçlarını çaprazlayıp bütün kılıçlarını gölgeye boyadı. Kedfith ciddi bir ifadeyle, korunmak için savaş çekicini kaldırdı ama kılıçlar, savaş çekicinin korunmak için kullanılan sapının içinden hiçbir şey olmamış gibi geçtiler. Kedfith saniyelik dilimde olanı fark ederek vücudunun sıcaklığını arttırdı. Böylece kılıçlar derisine deydiği anda eriyip gidecekti.

Ama simsiyah gölgeyle dolu kılıçlar. Baş tanrının iki omzunda da derin kesikler açtı. Büyük Üstad saldırısını devam ettirerek kendi etrafında dönüp kılıçlarını yanlamasına Kedfith’in sol böğrune doğru savurdu. Fakat kedfith hızlı seri adımlarla geriye doğru sıçrayarak güvenli mesafeye çekildi.

Gri metalik teninin üzerine giydiği beyaz kıyfatinin omuz kısımları kızıl kana bulanmış bir halde dimdik durdu. Boştaki elini sol omzuna doğru götürdü, kaşları çatılmıştı. “ Öğrencini iyi eğitmişsin Üstad Valerion. Benim savunmamı bile aşabildiğine göre.”

“O benim öğrencim değil.” dedi Büyük Üstad kullandığı bedenini kast ederek. “ Gölgeyi dış büyü mukavemetiyle kontrol edebilmesi tamamen kendi icat ettiği bir şey. Ben onun bedenindeyken çok iyi yapamıyor ama yine de zamanlayıcını kırabilecek güce sahipiz.”

Kedfith duraksadı “Zamanlayıcı mı?”

“Beni şu arkamda kalkmaya çalışan zavallılar gibi aptal mı zannediyorsun Kedfith?” dedi Büyük Üstad gülümseyerek.

“Greece ve diğerlerine söylediğin sözler, buraya gelirken onu kullandığını gösteriyor. Ortaya çıkışın gizli benim size ulaşabileceğim gizli boyutunuzu göstereceği için zamanla oynanabilen özel bir cihaz kullandın. YanılmıyorsamBüyü Tanrısı dediğiniz Myrcid’de bunlardan biri vardı.”

“Her zamanki gibi zekisin Üstad Valerion.” Dedi Kedfith resmi bir biçimde, “Gölgeyi kontrol etmek bir yana gölgenin doğası tamamen büyü dışında bir olgu ve gölge saldırıları hiçbir büyüyle durdurlamaz. Ve İstediğiniz zaman maddenin içinden geçebilir. Güçlü bir teknik ama ne yazık ki kullandığın beden zayıf.”
Bunu dedikten sonra, Büyük Üstad’ın yani Evanir’in önde yani Kedfith’e yakın olan bacağının diz kapağına kadar olan kısmı birden patladı. Büyük Üstad, öfkeyle dişlerini sıkarak elleriyle oluk oluk kan akan bacağı güç bela tutarak yere yığıldı.

Kedfith, ağır ağır yürüyerek Büyük Üstad’ın başına doğru geldi Büyük üstad kılıç kemerini hızla çıkartarak kanın akamasını durdurmak için baldırına bağlıyordu. “Zihnin hükümdarı olduğun için acı ile ilgili olan bölümleri bastırarak sağlıklı bir biçimde ilk yardım yapabiliyorsun. Ne de olsa acı çeken sen değilsin değil mi? İşte bu yüzden kafanı değil bacağını patlattım, bir sürü vaad ve vaaz ile kandırdığın ruhlarda bizim çocuklarımız.”
Büyük Üstad Evanir’n zihninde kalmak için yoğun konsatre olmuş bir vaziyette Kedfithe baktı, “Bunu nasıl yapabildin?”

“Görüşmeyeli binlerce yıl geçti Üstad Valerion.” dedi Kedfith soğukkanlılıkla “Artık sadece vücudumdaki sıcaklığı değil etrafımdaki havanın veya hava içindeki yoğun parçacıkların sıcaklığını kontrol edebiliyorum. Bana yakın temeasta bulunacağın anlarda sağ bacağının etrafındaki havayı aşırı derecede ısındırdım tabi bu sıcaklık bazında değil parçacık bazında. Onların sıcaklığı arttığında bacağının etrafındaki basınç azalıyor. Dış basınç iç basınçtan az olduğu anda da bu durum gerçekleşiyor. Tabi bu basınç farki biz Hiandarlara karşı etkisiz çünkü bildiğin gibi bizim bedenimiz yoğun basınç farklılıklarını değiştirebilen özellikte o yüzden benim zamanlayıcımı hiçbir şekilde kıramayacaksın. Benim çocuklarıma hiçbir şekilde dokunamayacaksın. BENİM DÜNYAMI HİÇ BİR ŞEKİLDE DEĞİŞTİREMEYECEKSİN VİCEROSLU ÜSTAD VALERİON AOUSTO RYAN.” Dedi Kedfith son cümleleri bağırarak söylemiş yeni ayağa kalkmış hükümsüzlerde şehirde yayılıp vadiye doğru dağılan bu sese şaşkınlıkla bakıyorlardı. Kedfith derin bir nefes alarak konuşmasına bu sefer soğukkanlılıkla devam etti.

“Bu dünya binlerce yıldır bu şekilde şekillendi. Evet, sana yapılanlar haksızlıktı ama artık düzen kuruldu. O yüzden çıktığın deliğe geri dön büyük üstad, bir daha ki sefere merhametimden eser bulamayacaksın.”

“Senin merhametin adaletsizliktir, Eoslu Yargıç Gariound Kedfith” dedi Büyük Üstad Evanir’in bedenini gölge ile kaplarken “Ben boş tehditlere kopan bacaklara öldürülen canlara teslim olsaydım bu işten çok önce vazgeçerdim. Biz günahların asla unutulmaması için ortaya çıkaran ışık, sahte alevlerin ardındanki gerçeğin gölgesiyiz. Unutulmaması gereken şeylerin unutulduğu yıllar, değil bin değil on bin yüzbin yıl geçse bile, Onları hafızalara geri getirmek için çalıştık. Sözlerimde kibir yok ben yok benim yok. O yüzden ben, ben değilim artık Ben, beni aştı yıllar içinde bize dönüştü. Çünkü ben sadece ardınızda bıraktığınız Hieandar Konseyinin Üstadı değilim. Ben şirk koştuğunuz gerçek Tanrı V.R’nin hizmetkarıyım. Öldürdüğünüz kendi halkınızın çığlıklarıyım. Ben bu davaya gerçeği arayanların bu uğurda kaybedenlerin ölenlerin yitenlerin hepsiyim. Ben Kardiffi’im ben Urier’im, ben Kheldar’ım ben Evanirim. O yüzden bir dahaki açığında, kaybolan şafağında, inandığın umudu yerlebir etmek üzere yine karşında olacağım.”

Bunu der demez Evanir’in bedeni gölgeler içinde, kaybolup boşluğa karıştı. Kedfith ciddi bir yüzle Büyük Üstad’ın kaybolduğu yere baktıktan sonra. Karşısında dikilen Hükümsüzlere baktı. “Zamanım var, ama sizi öldürecek kadar değil. Yine de sizi onlar güvende olana kadar bir süre burada tutabilirim.”

Zacharias gülümseyerek Baş Tanrıya baktı. “Yarattığın küçük oyuncak için fazla endişeleniyorsun yaralarını gördüm fazla yaşayamayacak. Ölümün onun üzerinde olduğunu hissedebiliyorum.”

“Dengeler ve yapılacak işler oldukça değişti.” dedi Dughia ciddi bir sesle “O yüzden bir sonraki hamlemiz için düşünüp bekleyeceğiz şimdi gidiyoruz. Clemante, buraya gel.”

Bir anda üçüncü bir hükümsüz birden ortaya çıktı. Vücudu biraz yara almış gibiydi ama siyah saçları ve derin parlayan kırmızı gözleriyle korkutucu görünüyordu. Kedfith ona doğru bakınca küçümsemeyle başını kaldırdı. “Görünüşe göre görevinde başarısız olmuşsun Clemante.”

Kızıl gözlü kadın gözlerini kısarak Kedfith’e baktıysada gözleri korku doluydu, diğerlerine doğru bakarak. “Hala hayattasınız hemde ona karşı.” dedi şaşkınlıkla.

“Eski bir dost sayesinde.” Dedi Dughia dalgın bir biçimde. “Gidelim.”

Üç Hükümsüz yıkıntılar arasından yavaş yavaş yürürken, Kedfith hiçbir harekette bulunmadı. Giderlerken Zacharias’ın Clemante’ye doğru kızdığını duydu. “Brave Falcon denilen çakma ilkdoğanı bile nasıl yakalayamazsın da bu şekilde yararlanırsın.”

“Benden kaçıp bir çok güçlü arkadaşını çağırdı yedi kişiydiler ve hiçbirinin gücü yabana atılacak cinste değildi.”

“Justisar’da sekizbin yıldan beri her şey değişmiş.” dedi Dughia “ Üstadın kontrolünde bile olsa basit bir elf Kedfith’i yaralayabiliyorsa bu savaşı başka türlü devam ettirmemiz gerekir.

Kedfith bu sözler üzerine duraksadı zaten hükümsüzler görüş sahasından çıkmışlardı. Omuzundaki yaralar ciddi olmasa bile Dughia’nın söyledikleri doğruydu. İyi bir yönlendirme ile bu savaşı Justisar yıkılmadan sonlandırabilirdi. O sırada yüreğinde Elrohirin derin acı çekişini hissetti. Biyolojik olmasa bile Elrohir onun oğluydu, her ilkdoğan ve seçilmişler tanrısının bir parçasını taşırdı o yüzden diğer ırklardan ve kişilerden güçlü olurlardı. Uzaklara Greece ve Elrohir’in olduğu şehrin kuzey tarafına doğru baktı Kedfith, Elrohir yakında yanına geleceğini hissetti. Gözleri öfkeyle kısıldı.

Savaş artık resmen başlamıştı…..

****
Simarios Snaga sol eliyle pelerinin ceplerini karıştırıyordu. Onun ne yaptığını çözemeyen Scart Corpean Kheldar’ın Huorin derisinden yapılma pelerinine sarınmıştı. Çünkü nerdyese iç çamarışlarıyla duruyordu. Tüm giysileri, oğluyla birlikte paramparça olmuştu.

Simarios Snaga, Astgar Şövalyelerinin asla güvenmediği krallığın da sevmediği bir ilkdoğandı ama onları şehirden çıkarmalarına yardımcı olmuştu. O Evanir adlı elf ve Kheldar’ın yanında zorla çalıştırıldığını söylemişti. Kan anlaşmasıyla bağlanmış olması onların dediklerini yapmayı sağladığını bu anlaşmanında eline bağlı bir mühürle gerçekleştiğini belirtmişti. Scart bu güvenilmez adama başlangıçta inanmasada, belirttiği elinin yavaş yavaş kömürleşerek yok olduğunu gördükten sonra Simarios Snaga’ya biraz olsun güvenmişti.

Simarios Snaga küfrederek tek eliyle cebini karıştırırken öteki kolu kötü bir çaputla omzundan bağlanmıştı. “Sağ elimi yok ettiler, Brouk vazguh!*” sonunda cebinden küçük mor bir top çıkardı sonra etrafa bir baktı “Yeterince uzak sayılırız.” Dedikten sonra birkaç bir şey fısıldayıp topu yere attı Top önce büyük bir kübe oradanda gergin bezden yapılma minik bir eve dönüştü.

Scart ile Harlin şaşkınca eve bakarken, Simarios Snaga birazda elinin acısından olsa gerek dişlerini sıkarak açıklamaya başladı. “ Bu zamanında Elrohir ile Rubingard ile keşfettiğimiz alan boyut değişiminin ilk deneklerinden biri, bu işi 2. Çağda tasarlamıştık. Elrohir bu teoriemi geliştirerek yan boyutu bir kasaba yüz ölçümü alacak bir şekilde değiştirdi bu ilk taslaklarımızdan biriydi.” Bir an kızıla çalan kahverengi gözleri uzaklara baktıktan sonra onlara doğru döndü. “Bunları niye size anlatıyorum ki, içeri girip zıbarıp yatacağınız. Dışarıdaki zerzevatında bizi göremeyeceği gizli bir yer işte. Şimdi içeri geliyor musunuz?”

Scart derin bir iç çekti yapacak bir şeyi yoktu. Yerde oturmakta olan Harlin’e elini uzatıp tutup onu kaldırdı. Bu sırada bez gibi görünen kapıyı açmış olan Simarios Snaga içeriye girmişti. Onun hemen ardından giren ikiliyi dağınık kocaman bir oda karşıladı.

Deri kaplanmış ahşap kenarlı koltukların üzeri toz doluydu, Koltukların ortasında kocaman bir masa vardı üzerindede birkaç kitap ve parşömen gözüküyordu. Koltukların gerisinde masif tozlu olmalarına karşın hala cilaları parlayan bütük bir kitaplık göze çarpıyordu. Kitaplığın çoğu boştu ve büyük oda aslında salondan diğer odalara açılması muhtemel olan beş kapı gözüküyordu.

“Havasız.” Diye homurdandı Simarios asasını girişteki asalar için yapılmış olan özel deliklerin birine yerleştirirken sağlam elini havada bir salladı. Bir anda Scart etraftaki havanın değiştiğini hissetti. Simarios tek eliyle güç bele pelerinini ve şapkasını Asalığın yanındaki vestiyere asarken kendini acı içerisinde bir koltuğa attı.

Aynı şekilde Harlin’de yorgun görünüyordu, omzundaki ve diğer yaralarına ayaküstü ilk yardım yapmışlardı Simaros Snaga da kendisinin yanında onun yaralarının hiçbir şey olduğunu söylemiş bir iki iksir vermekle yetinmişti. Scart Corpean pelerinini çıkarmadan büyük masaya dayanıp ikisine doğru baktı.

“Ne yapacağız?”

“Bunu mu soruyorsun Astgar’In artık var olmayan kralı?” dedi Simarios Snaga kafasını sallayıp dişlerini sıktı. “Yüce Kedfith ortaya çıkıp, Hükümsüzlerle savaştığı an Justisar artık kaybetti, yönetemeyeceğim bir kaos bu üstelik sadece Hükümsüzler değil söz konusu, seni beni Hapseden o grubun liderinin ortaya çıkması çok büyük bir yıkıma işaret edecek.”

“Kim bu Büyük Üstad dedikleri?” dedi Scart Corpean, “Oğlumu öldürenler kim?”

“Önemli olan burada sidikli oğlun değil yada şimdilik uzak duracağımız o melun grup. BURADA ÖNEMLİ OLAN SİZSİNİZ.” dedi Simarios Snaga. “Ben sizin için elimi feda ettim? Bir büyücünün bir eli ne kadar değerli biliyor musun? Bilemezsin! Bu değer sizi hayatta tutmak saçma sapan intikamlardan uzak tutacak. Çünkü siz Hükümsüzlerin güçlenme anahtarındaki kişilersiniz, birinizin veya ikinizin ölümü Hükümsüzleri yenilmez yapar.”

“Biz bunu biliyoruz.” dedi Oscorp Harlin gözlerini kısmış yaşlı büyücüye doğru bakıyordu. “Asıl sen bu durumu nerden biliyorsun?”

“Robin ile Chuitchik’in karşılaşmasını sadece Greece mi ayarladı sanıyorsun?” dedi Simarios Snaga gülerek “ Bekçi ile konuşup onu özgür bırakmanın yolunu ben söyledim, Robin’leri tam sizin karşılaşacağınız zamana göre ayarlayan da bendim. O yüzden Robin’in ve Chuitchik’İn gücünün harabeler yakınındaki derim mührün kilitlerini gevşeteceğini düşünemedim.

Bakın ben İhtiyar nifak tohumuyum Astgar dölleri . Bu eli kaybetmemin sebebi, kendim ve gerizekalı suç ortağımla bu Justisarın yıkımına sebep olduğum için ödeyeceğim ilk diyetti. Daha sonraki diyetler sizi korumak ve yanımda tutmak olacak siz istesinizde istemesenizde. Bu kaosu elde tutmak bizim elimizide yakacaktır ama yön vermez kıçmızı dönüp kaçarsak en sonunda yakalanacağımız için bir anlam ifade etmeyecek bu yaptığımız. O yüzden bizde doğru anı bekleyip darbeyi vuracağız.

Yani Savaşacağız…”

****

“Durun… Beni yere bırakın...” dedi Elrohir sesi hırıltlıydı. Greece ve Nickoy bir an birbirine baktılar, Elrohir Greece’in omzunu sıktı “Wallace… bırak.”

Greece, Gece Kralına baktı, o ünlü mavi kaftanı paramparça olmuş kandan sırılsıklamdı. Uuzn mor saçları terden sırılsıklam alnına yapışmıştı. Menekşe mavisi gözleri kısılmış ağzının kenarındaki kurumuş kanlar yol yol olmuştu. Greece duraksadı Nickoya başını salladıktan sonra Elrohir’i yere indirdiler.

Elrohir gözlerini tepesindeki üç kişiye çevirdi. Greece, ymruklarını sıktı. Elrohir’i çok sevmezdi, en son sefer çok kötü kavga etmişti ama hep düşüncelerini paylaştığı aynı görüşteki Kedfith’in oğullarıydı. İkiside Kedfith’in ruhundan bir parça taşıyorlardı ikiside bu açıdan kardeş sayılırlardı. Greece bunları umursamazdı ama nedense Elrohir’i o halde görünce, ilk ölülerin bekçisi olduğu zaman yanına geldiği zamanı hatırladı. Ona ilk teselliyi o vermişti kimse yokken, belki isyan etmek hayrımıza olmaz demişti şimdi hiçbir zaman ölmeyeceğini düşündüğü, İlkyürüyen Elrohir kanlar içindeydi ve ölüyordu.

Nickoya baktı, şaşkın ve tuhaf bir şekilde hayran gözlerle bakıyordu. Muhtemelen o saçma yazın hikeyelerinde bunu canlı yaşadığını anlatacaktı. Torano’ya gözü çarptığında onun duygusuz yüzünde üzgün bir ifade fark etti. Sonuçta Torano’yu Elrohir eğitmemiş miydi?

“Zamanım yok.” dedi Elrohir ağzından kan tükürürken, “ Söyleyeceklerimi dikkatli dinleyin, Hükümsüzleri yenmek için, önce oğluma Girofil’e gitmelisiniz. Girofile gizli saati sorun o size gereken cevabı verecek. Kurtuluşumuzun anahtarı, o bunu unutmayın.”

“Prolin’e mi gideceğiz?” dedi Torano “ Ona özel bir mesajla haber verebilirim.”

“Nasıl istersen Alernan, o size gerekeni getirecektir. Haberi ulaştır yeter.” dedi Elrohir sonra Greece’e doğru döndü.
“Çocuğu eğit, soylu bir kan taşıyor biliyorsun ve bağnazlık yapma yanında Alernan’ın olması Babamızın inayeti. Eğer tanrıları savaşa dahil etmek istemiyorsak, Justisarı yıkıma uğratmak istemiyorsak, Yeni bir İlkyürüyen olmalı. Yeni bir kahraman, yeni bir Seçilmiş, Falcon bunun için çalışıyor ama o güç onda yok. Böyle bir güç ancak o çocuğun içinde varolabilir. Çünkü o Robin Harwart’ın oğlu annesi bir Astgarlı o yüzden kanındaki büyü gücü Toranodan bile fazla –“

Elrohir sözleri derin öksürükleriyle kesildi. Gece kralı artık zor nefes alıyordu. “ Neyse o çocuk ve gizli saat ancak bir umudumuz olabilir. Kaybedilmeyecek bir umut, yapılanlar yıkılmamalı çocuklar, uğruna savaştığımız şeyler bitmemeli.” Elrohir güç bele kasıldı. Greece onu kaldırmak için hamle yaptı.

“Hayır.” dedi Elrohir güç bela “Biz gece elfleri savaşta düştüğü yerde gömülürüz, ben oğullarımı soydaşlarımı böyle gömdüm. Benim onlardan bir farkım yok.”

Greece diz çökerek, Elrohir’in havaya kalkmış olan elini tuttu. “Biz düzeni savunduk, bu düzen hakkında çok atıp tutanlar gördüm. Değişim içinde halkımın kıyılmasını izledim bunun başkalarının yaşamasına gerek yok. Olamamlı da sen de Kedfith’de bu konuda masum değilsiniz. Dediğini yapacağım ama bu senin için değil, Kedfith içinde değil. Bunu değer verilen insanlar yok olmasın diye yapacağım. Bunu o çocuk diye seslendiğin adını bile söyleyemediğin Walger için yapacağım. Onun dünyasını kurtarmak için. Yoksa siz ve sizin tanrıcılık oyunlarınız hiçbir zaman umrumda olmadı. Yine de…”

“Yine de üzülüyorsun değil mi? Hiç değişmeyeceksin.” dedi Elrohir gülümseyerek sonra gözleri Torano’ya takıldı. “Sen üçümüz mirasçısızın büyü senin ellerinde şekillenecek, öğrencim öğrencilerine El-dil ‘i öğret ve sen genç ozan senin burada olman bir tesadüf değil. Tanrıların inayeti siz üçünüzün gerçek seçilmişi eğiteceğini öngörüyor. Ben geçmiştim, geleceği size bırakıyorum Elveda…”

Bunları söyleyen Elrohir, Gece Kralı, İlkyürüyen derin bir nefes vererek gözlerini kapadı aynı anda teni bir ton koyulaşı saçları bembeyaz oldu. Yinede dudaklarında ince bir gülümseme vardı, sanki ölmeden önce her planını başarmış gibi. Greece kaşlarını çattı ve hiç ses çıkarmadan etraftaki taşları onun etrafına dizerek bir höyük oluşturdular. Ne zaman ne de arkalarında onları takip etme olasılıkları olan Hükümsüzler umurlarında değildi. Torano höyüğü sağlamlaştırarak kocaman bir mezar taşı oluşturdu. Nickoy ise, bir kağıt çıkararak Elrohir’in ismini yazarak mezar taşının üzerine özel bir kalemle işledi.

Bunları nerdeyse yarım saat gibi kısa bir süre içinde yapmışlardı, hiç konuşmadan sessizce. Çünkü Gece Kralının, İlkYürüyen’in ölümü Justisar’ın sekizbinyıllık bilinen tarihinde keskin bir dönüm noktası olacağı kesindi ve bu dönüm noktası. Yaklaşan Derin Savaşın tetikleyicisi olacaktı.

Üç adam geleceği onlara emanet etmiş adama mezarı başında son saygılarını sunarken, vasiyet ettiği işi yapmaya oldukça kararlı görünüyorlardı. Elrohir’İn ölümüyle, bir çağ kapanmış yeni kahramanın oluşumu için tüm şartlar hazırlanmıştı.

Kurdun doğumu tamamlanmıştı….
ÖLÜLERİN BEKÇİSİ 3. SEZONU OLAN KURDUN SAVAŞI BAŞLIYOR
GÜNCEL 10. BÖLÜM ÇIKTI [/i][/size] OKUMAK İSTEYENLER BURADAN[/size]

YENİ BAŞLAYANLAR! ÖYKÜNÜN İLK SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ ÖZGÜR BİR ADAM BAŞLIĞINA

İKİNCİ SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ KURDUN DOĞUMUNA BAKABİLİRSİNİZ.
Kullanıcı avatarı
Dr.M
Kalemşor
Kalemşor
Mesajlar: 2524
Kayıt: 22 Kas 2011 21:26
Cinsiyet: Erkek
Favori Manga: One Piece, Veritas, Gamaran, Hollyland,Liar Game,Bakuman, One Punch Man, Berserk, Toriko, Tower of God, City of the Darkness, Noblesse,
Favori Anime: Naruto, Bleach,Death Note, Hellsing, Samurai X, Hunter X Hunter, FullMetal Alchemist Brotherhood
Konum: Zonguldak

2. Sezon
ÖLÜLERİN BEKÇİSİ 3. SEZONU OLAN KURDUN SAVAŞI BAŞLIYOR
GÜNCEL 10. BÖLÜM ÇIKTI [/i][/size] OKUMAK İSTEYENLER BURADAN[/size]

YENİ BAŞLAYANLAR! ÖYKÜNÜN İLK SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ ÖZGÜR BİR ADAM BAŞLIĞINA

İKİNCİ SEZONU İÇİN ÖLÜLERİN BEKÇİSİ KURDUN DOĞUMUNA BAKABİLİRSİNİZ.
Cevapla

“Sanat Köşesi” sayfasına dön